Yargıç kamusal işlevi dışında, elbet bir yurttaş olarak siyasal düşüncesine ve dünya görüşüne uygun olarak mevcut sistemi onaylayabileceği gibi ona karşıt/muhalif de olabilir. Yargıcın hukuku gerçekleştirmek ve adaleti sağlamak dışında başka bir görevi yoktur. Hangi niyet ve amaçla olursa olsun yargıç kendisini siyasal düşüncesi/dünya görüşü/dinsel inancı vs. gibi bireysel yönlerinden soyutlayarak, yalnızca hukukun gerçekleşmesine çalışmalıdır. Bunu yaparken vicdanının sesini dinlemeli ve kendisine başkaca özel bir görev/rol/misyon yüklememeli, yüklenmesine yönelik dış etkenlere de en sert biçimde karşı koyabilmelidir. Aksine bir uygulamanın kabul edilemeyeceği, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği açısından ne denli tehlikeli olduğu açıktır. Ne Yazık ki, ülkemiz açısından durumun belirttiğimiz gibi olmadığını, deneyimlerimize dayanarak söyleyebiliriz. Yargıcın kendisine devletin kamusal gücü ile özel (misyon) yüklenmesi veya yargıcın algısı konusunda, ülkemiz bağlamında, yapılan şu saptamalar dikkat çekicidir:Türkiye'de yargının bağımsızlığı kadar belki de ondan daha önemli olan yargının devletten bağımsızlığı bir başka deyişle yansızlığı sorunu bulunmaktadır. Türkiye'de yargı, asker ve sivil bürokratlar gibi kendisine siyaset üzerinde vesayetçi bir rol biçmiştir ve yargı kendini devletin sahipleri arasında görmektedir. Devletin çıkarlarıyla bireyin çıkarları birbiriyle çeliştiğinde mahkemeler hemen her zaman devlete öncelik vermektedir. Türkiye'de yargıçlar halk adına yetki kullanan bağımsız otoriteler olarak davranmamakta, tam tersine kendilerini yerleşik kurumsal yapı içinde devletin ve bu devletin ideolojisinin bekçileri olarak görmektedirler
Ülkenin siyasal koşullarının olumsuzluğu gerekçesiyle yargıcın kamusal politikaları etkileyici bir tutum içine girmesi için de aynı şey söylenmelidir. Unutmamak gerekir ki, siyasal yanlılık/yan tutma yargıçtan beklenen adaletin gerçekleşmesi bir yana hukuka olan güveni tümden ortadan kaldırır. Yani, yargıç, kendi kişisel kimliği ile mesleki kimliği arasına mesafe koymalı ve bu uzaklığı koruyabilmelidir. Yargıç yansızlığı ve bağımsızlığını koruyamacak durumda ise yapacağı en onurlu ve erdemli davranış davadan çekilmektir. yan tutmak, savaşmak, tutkuya kapılmak -yargıcın değil- siyaset adamının özellikleridir
Siyasi davalar o ülkenin siyasal konjoktründeki önemli dönemeçlerde gündeme gelen tartışmalı davalardır. Bu tür davalarda mahkemelerin kararlarını hukuk değil siyasal tutumların belirlediği ve bunun maddi gerçekle çeliştiği bilinen bir durumdur.
Esasen bu tür davaların sonucunda ne yargınanlar ne de yargılayanlar adaletin gerçekleşmeyeceğini bilirler.
Çünkü bu davalarda güçü eline geçiren ve o gücün siyasal amaçlarına hizmet eden hukuk ve yargılama kuralları geçerlidir.
Diye düşünüyorum.
Anasayfa
Yazarlar
Dr. Canan Yılmaz
Yazı Detayı
Bu yazı 1285+ kez okundu.
Yargı Bağımsızlığı: Siyasal Tutumlardan Arınmış Adalet
Yargıç kamusal işlevi dışında, elbet bir yurttaş olarak siyasal düşüncesine ve dünya görüşüne uygun olarak mevcut sistemi onaylayabileceği gibi ona karşıt/muhalif de olabilir. Yargıcın hukuku gerçekleştirmek ve adaleti sağlamak dışında başka bir görevi yoktur. Hangi niyet ve amaçla olursa olsun yargıç kendisini siyasal düşüncesi/dünya görüşü/dinsel inancı vs. gibi bireysel yönlerinden soyutlayarak, yalnızca hukukun gerçekleşmesine çalışmalıdır. Bunu yaparken vicdanının sesini dinlemeli ve kendisine başkaca özel bir görev/rol/misyon yüklememeli, yüklenmesine yönelik dış etkenlere de en sert biçimde karşı koyabilmelidir. Aksine bir uygulamanın kabul edilemeyeceği, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği açısından ne denli tehlikeli olduğu açıktır. Ne Yazık ki, ülkemiz açısından durumun belirttiğimiz gibi olmadığını, deneyimlerimize dayanarak söyleyebiliriz. Yargıcın kendisine devletin kamusal gücü ile özel (misyon) yüklenmesi veya yargıcın algısı konusunda, ülkemiz bağlamında, yapılan şu saptamalar dikkat çekicidir:Türkiye'de yargının bağımsızlığı kadar belki de ondan daha önemli olan yargının devletten bağımsızlığı bir başka deyişle yansızlığı sorunu bulunmaktadır. Türkiye'de yargı, asker ve sivil bürokratlar gibi kendisine siyaset üzerinde vesayetçi bir rol biçmiştir ve yargı kendini devletin sahipleri arasında görmektedir. Devletin çıkarlarıyla bireyin çıkarları birbiriyle çeliştiğinde mahkemeler hemen her zaman devlete öncelik vermektedir. Türkiye'de yargıçlar halk adına yetki kullanan bağımsız otoriteler olarak davranmamakta, tam tersine kendilerini yerleşik kurumsal yapı içinde devletin ve bu devletin ideolojisinin bekçileri olarak görmektedirler
Ülkenin siyasal koşullarının olumsuzluğu gerekçesiyle yargıcın kamusal politikaları etkileyici bir tutum içine girmesi için de aynı şey söylenmelidir. Unutmamak gerekir ki, siyasal yanlılık/yan tutma yargıçtan beklenen adaletin gerçekleşmesi bir yana hukuka olan güveni tümden ortadan kaldırır. Yani, yargıç, kendi kişisel kimliği ile mesleki kimliği arasına mesafe koymalı ve bu uzaklığı koruyabilmelidir. Yargıç yansızlığı ve bağımsızlığını koruyamacak durumda ise yapacağı en onurlu ve erdemli davranış davadan çekilmektir. yan tutmak, savaşmak, tutkuya kapılmak -yargıcın değil- siyaset adamının özellikleridir
Siyasi davalar o ülkenin siyasal konjoktründeki önemli dönemeçlerde gündeme gelen tartışmalı davalardır. Bu tür davalarda mahkemelerin kararlarını hukuk değil siyasal tutumların belirlediği ve bunun maddi gerçekle çeliştiği bilinen bir durumdur.
Esasen bu tür davaların sonucunda ne yargınanlar ne de yargılayanlar adaletin gerçekleşmeyeceğini bilirler.
Çünkü bu davalarda güçü eline geçiren ve o gücün siyasal amaçlarına hizmet eden hukuk ve yargılama kuralları geçerlidir.
Diye düşünüyorum.
Ekleme
Tarihi: 14 Mayıs 2025 -Çarşamba
Yargı Bağımsızlığı: Siyasal Tutumlardan Arınmış Adalet
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
