,, ,
Dr. Canan Yılmaz
Köşe Yazarı
Dr. Canan Yılmaz
 

Cezanın Ön Safhaları ve İstinaf Mahkemelerinin Uyması Gereken Kurallar

Bir şeyin amacı veya hedefi, o şeyin varlığını meşru kılan temel unsurudur. Bu bağlamda, cezalandırmanın amacı da ceza kavramının kendisini meşrulaştırmaktır. Cezalandırmaya ilişkin olarak mutlak cezalandırma ve göreli cezalandırma olmak üzere iki kuramsal yaklaşım bulunmaktadır. Mutlak ceza teorisinin gerekçelerine göre, bir kişiye ceza verilmesinin amacı, adaletin yeniden tesis edilmesidir. Buna karşılık, göreli cezalandırma teorisi ise cezalandırmanın geleceğe yönelik olarak caydırıcılık veya failin ıslahı gibi başka yarar kaygıları da taşıması gerektiğini savunur. Mutlak ceza teorisinin temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Immanuel Kant, irade özgürlüğüne yaptığı vurgu ile düşünce dünyasını evrensel akla dayalı bir ahlâk ilkesi üzerine kurmuştur. Çalışmanın ilk bölümünde, Alman düşünür Kant’ın ceza felsefesine ilişkin görüşleri değerlendirilecektir. Kant’ın düşüncesinde ceza ve adalet ilişkisi, cezanın amacı, ceza türü ve ceza verme yetkisi üzerinde durulacaktır. Kant’ın düşüncesinde, birey rasyonel bir özne olarak seçme yeteneğine sahiptir ve ceza kavramı da bu ön kabullerle tutarlıdır. Cezanın amacı, bireylerin asla araçsallaştırılmayacağı ve suçla zarar gören adaletin yeniden tesis edilmesidir. Araçsallaştırmaya karşı duruş, Kant’ın cezanın türü için öngördüğü kısas düşüncesinin de temelini oluşturur; kişinin eylemine aynı türle karşılık verilmesi, eyleminden çıkan doğal bir sonuçtur. Çalışmanın bir sonraki bölümünde ise Alman düşünce geleneğinin önemli temsilcilerinden Hegel’in ceza felsefesi ile ilgili görüşlerine yer verilecektir. Hegel’in düşüncesinde ceza ve adalet ilişkisi, cezanın amacı, ceza türü ve cezalandırma yetkisi konuları ele alınacaktır. Ceza hukukunda mutlak ceza teorisi olarak adlandırılan yaklaşımlar, ileriye yönelik bir caydırıcılık veya failin ıslahı gibi amaçlar gütmez. Hegel de mutlak ceza teorisi içinde değerlendirilmekte olup, cezanın ıslah veya caydırıcılık gibi amaçlarının olmasına karşıdır. Ceza, Hegel’e göre, bireyin eyleminin kendi taşıdığı sonucu olup, bireyin eyleminde içkin olarak var olur. Bu nedenle, Hegel için ceza, bireyin eyleminin sonucuyla aynı zamanda onurlandırılmasıdır. Mutlak Teorinin Aydınlanma Düşüncesi ile Bağlantısı Mutlak teori, öğretide Aydınlanma dönemine ait bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Alman İdealizminin bir sonucu olarak ortaya çıkan mutlak teori, meşruiyetini öncelikle adaletin mutlak ve kendinde bir değer olarak kavranmasından alır. Ek olarak, bireyin akıl sahibi bir varlık olarak kendi seçimini yapabileceği ve cezanın da bu seçimin bir parçası olduğu düşüncesi de meşruiyetin temel dayanaklarındandır. Aydınlanma düşüncesiyle birlikte, Ortaçağ’ın dini temellere dayalı ahlâk anlayışı yerini insan aklına dayalı evrensel ahlâk kurallarına bırakmıştır. Deney ve gözleme dayalı bilginin dinsel dogmaların yerine geçmesiyle insan aklının üstünlüğü kabul edilmiş, dogmatik yaklaşımlar yerini sınanabilir bilimsel bilgilere bırakmıştır. Bireyin yaşamını düzenleyecek kuralların da artık metafizik veya dini kökenlere değil, evrensel ve sağlam insan aklına dayalı kategorilerde bulunabileceği düşünülmektedir. Hukukun Bilimselleşmesi Cumhuriyet dönemi ile birlikte, Kara Avrupası hukuk sistemine dahil olmamızla beraber, hukuk biliminin bilimsel bir disiplin olduğu görüşü yaygınlaşmıştır. Hukuki hissiyat ve salt sonuç sorumluluğu yerine bilimsel yaklaşım ve metodoloji ön plana çıkmıştır. Hukuk normlarının sistem içindeki yeri, somut olayda uygulanabilme usulleri ve gerekçelendirmeleri gibi temel konular artık bilimsel bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Bu çalışma, ceza hukuku bilimlerine giriş niteliğindedir; suç ve ceza kavramlarının oluşturduğu hukuksal öğretiyi ana hatlarıyla ve anlaşılır biçimde ortaya koymayı amaçlamaktadır. Makale, ceza hukuku bilimi kavramını karşılayacak genişlikte bir bakış açısı sunarken, suç politikası terimini hem ceza hukuku bilimi bağlamında hem de siyaset bilimi açısından değerlendirmektedir. Sonuç olarak, ceza hukuku bilimi, doğal hakikatleri kurumsal hakikatlere dönüştüren bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda hukuk bilimi, doğal hakikatler temelinde kendi kuramsal dünyasını inşa etmiştir.
Ekleme Tarihi: 07 Mayıs 2025 -Çarşamba

Cezanın Ön Safhaları ve İstinaf Mahkemelerinin Uyması Gereken Kurallar

Bir şeyin amacı veya hedefi, o şeyin varlığını meşru kılan temel unsurudur. Bu bağlamda, cezalandırmanın amacı da ceza kavramının kendisini meşrulaştırmaktır. Cezalandırmaya ilişkin olarak mutlak cezalandırma ve göreli cezalandırma olmak üzere iki kuramsal yaklaşım bulunmaktadır.

Mutlak ceza teorisinin gerekçelerine göre, bir kişiye ceza verilmesinin amacı, adaletin yeniden tesis edilmesidir. Buna karşılık, göreli cezalandırma teorisi ise cezalandırmanın geleceğe yönelik olarak caydırıcılık veya failin ıslahı gibi başka yarar kaygıları da taşıması gerektiğini savunur.

Mutlak ceza teorisinin temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Immanuel Kant, irade özgürlüğüne yaptığı vurgu ile düşünce dünyasını evrensel akla dayalı bir ahlâk ilkesi üzerine kurmuştur. Çalışmanın ilk bölümünde, Alman düşünür Kant’ın ceza felsefesine ilişkin görüşleri değerlendirilecektir. Kant’ın düşüncesinde ceza ve adalet ilişkisi, cezanın amacı, ceza türü ve ceza verme yetkisi üzerinde durulacaktır.

Kant’ın düşüncesinde, birey rasyonel bir özne olarak seçme yeteneğine sahiptir ve ceza kavramı da bu ön kabullerle tutarlıdır. Cezanın amacı, bireylerin asla araçsallaştırılmayacağı ve suçla zarar gören adaletin yeniden tesis edilmesidir. Araçsallaştırmaya karşı duruş, Kant’ın cezanın türü için öngördüğü kısas düşüncesinin de temelini oluşturur; kişinin eylemine aynı türle karşılık verilmesi, eyleminden çıkan doğal bir sonuçtur.

Çalışmanın bir sonraki bölümünde ise Alman düşünce geleneğinin önemli temsilcilerinden Hegel’in ceza felsefesi ile ilgili görüşlerine yer verilecektir. Hegel’in düşüncesinde ceza ve adalet ilişkisi, cezanın amacı, ceza türü ve cezalandırma yetkisi konuları ele alınacaktır.

Ceza hukukunda mutlak ceza teorisi olarak adlandırılan yaklaşımlar, ileriye yönelik bir caydırıcılık veya failin ıslahı gibi amaçlar gütmez. Hegel de mutlak ceza teorisi içinde değerlendirilmekte olup, cezanın ıslah veya caydırıcılık gibi amaçlarının olmasına karşıdır. Ceza, Hegel’e göre, bireyin eyleminin kendi taşıdığı sonucu olup, bireyin eyleminde içkin olarak var olur. Bu nedenle, Hegel için ceza, bireyin eyleminin sonucuyla aynı zamanda onurlandırılmasıdır.

Mutlak Teorinin Aydınlanma Düşüncesi ile Bağlantısı
Mutlak teori, öğretide Aydınlanma dönemine ait bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Alman İdealizminin bir sonucu olarak ortaya çıkan mutlak teori, meşruiyetini öncelikle adaletin mutlak ve kendinde bir değer olarak kavranmasından alır. Ek olarak, bireyin akıl sahibi bir varlık olarak kendi seçimini yapabileceği ve cezanın da bu seçimin bir parçası olduğu düşüncesi de meşruiyetin temel dayanaklarındandır.

Aydınlanma düşüncesiyle birlikte, Ortaçağ’ın dini temellere dayalı ahlâk anlayışı yerini insan aklına dayalı evrensel ahlâk kurallarına bırakmıştır. Deney ve gözleme dayalı bilginin dinsel dogmaların yerine geçmesiyle insan aklının üstünlüğü kabul edilmiş, dogmatik yaklaşımlar yerini sınanabilir bilimsel bilgilere bırakmıştır. Bireyin yaşamını düzenleyecek kuralların da artık metafizik veya dini kökenlere değil, evrensel ve sağlam insan aklına dayalı kategorilerde bulunabileceği düşünülmektedir.

Hukukun Bilimselleşmesi
Cumhuriyet dönemi ile birlikte, Kara Avrupası hukuk sistemine dahil olmamızla beraber, hukuk biliminin bilimsel bir disiplin olduğu görüşü yaygınlaşmıştır. Hukuki hissiyat ve salt sonuç sorumluluğu yerine bilimsel yaklaşım ve metodoloji ön plana çıkmıştır. Hukuk normlarının sistem içindeki yeri, somut olayda uygulanabilme usulleri ve gerekçelendirmeleri gibi temel konular artık bilimsel bir yaklaşımla ele alınmaktadır.

Bu çalışma, ceza hukuku bilimlerine giriş niteliğindedir; suç ve ceza kavramlarının oluşturduğu hukuksal öğretiyi ana hatlarıyla ve anlaşılır biçimde ortaya koymayı amaçlamaktadır. Makale, ceza hukuku bilimi kavramını karşılayacak genişlikte bir bakış açısı sunarken, suç politikası terimini hem ceza hukuku bilimi bağlamında hem de siyaset bilimi açısından değerlendirmektedir.

Sonuç olarak, ceza hukuku bilimi, doğal hakikatleri kurumsal hakikatlere dönüştüren bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda hukuk bilimi, doğal hakikatler temelinde kendi kuramsal dünyasını inşa etmiştir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.