Hayat bazen ardı ardına darbeler vurur insana. Bir yanda kayıplar gelir, diğer yanda içimizde büyüyen yalnızlıklar. Ailenizi, evinizi, işinizi, sevdiğinizi kaybedersiniz. Sonra bir bakarsınız ki; sadece dışınız değil, içiniz de eksilmiş, kırılmıştır. İnancınız sarsılmış, umudunuz zayıflamış, yaşam sevinciniz azalmıştır.
O anda bir ses çalar durur zihninizde:
“Artık daha fazlasını kaldıramam.”
İşte tam da böyle zamanda bir mesaj aldım bir gencecik kızdan. Depremde ailesini kaybetmişti. Annesi, babası, kardeşleri… Sevgiyle dolu olan ev artık enkaza dönmüştü. Sonra kalan birkaç akraba da aramızdan ayrılınca, dünya ona inanılmaz büyük ve yalnız görünmüştü.
Ama en ağır olanı şuydu:
Kendini sevilmeye değer görmemeye başlamıştı.
“Benim gibi biri… Kim ister ki artık beni?” diyordu sessizce.
Oysa sorunun yönü yanlıştı. Asıl soru şu olmalıydı:
“Ben neden kendimi sevilmeye değer görmüyorum?”
Hayat elinizden çok şeyi alabilir. Evini, düzenini, geçmişini…
Ama bir şeyi asla alamaz: Kendinize olan inancınızı ve sevginizi.
Ne kayıp ne terk ediliş ne felaket…
Siz izin vermedikçe, kalbinizin en derinindeki sevgi alınamaz.
Çünkü sevgi, sahip olduklarımızla değil, kim olduğumuzla ilgilidir.
On sekiz yıl boyunca bir ailenin kalbinde yer etmiş biri, elbette başka kalplerde de yer bulabilir.
Bazen, iyileşmenin yolu başkalarını iyileştirmekten geçer.
Bir çocuğa mentorluk yapmak, bir hayvan barınağında gönüllü olmak ya da yalnız bir yaşlının elini tutmak…
Bazen birine iyi gelmek, insanı kendine geri döndürür.
Ona önerdiğim en önemli şey kendisine her gün şu sözleri söylemesi oldu:
“Ben sevilebilir biriyim. Ben değerliyim. Ben sevgiyi hak ediyorum.”
Çünkü insan kendini sevilmeye layık gördüğü anda, sevgi onu bulur.
Para, statü, yaş, fiziksel görünüm… Bunların hiçbiri sevginin ölçüsü değildir.
Sevginin tek bir koşulu vardır:
Kendinize açtığınız yürek.
Belki siz de şu an benzer duygular içindesiniz.
Kendinizi kaybolmuş, yalnız, sevilmeye değmez hissediyor olabilirsiniz.
Arka arkaya yaşadığınız kayıplar sizi donuklaştırdı, umutlarınızı kırdı.
Ama bilin ki, siz hâlâ sevilebilir birisiniz.
Hâlâ birilerinin hayatına dokunabilecek kadar kıymetlisiniz ve evet, hâlâ birilerinin sizi seveceği kadar özelsiniz.
Hayat bazen en dibe çeker, çünkü oradan en sağlam temellerle yeniden inşa olursunuz.
Belki şu an o temelleri atıyorsunuz.
Her tencerenin bir kapağı vardır ve siz, birilerinin tam da aradığı kapaksınız.