Bazı insanlar vardır; kolunu kırar, kahkaha atar. Bazıları ise küçük bir baş ağrısında hayatı terk etmeye hazırlanır. Aynı beden, farklı bilinç. Aynı acı, farklı anlam.
Delilik ile Bilgelik Arasında İnce Bir Çizgi
On dokuz yaşındayken bir düşüşte belimi kırdım. Ayağım da bana küsmüştü belli ki, yürümeyi reddetti. Ama bedenime dönüp şöyle dedim:
“Canım bedenim, bu harika yolculukta bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim. Ama şimdi iyileşmelisin, çünkü daha çok yürünecek yolumuz var.”
Evet, bana deli diyebilirsiniz. Ama delilik ile bilgelik arasında çok ince bir çizgi var. İşte o çizginin adı, farkındalık.
Duyguları Bastırmak, Bedenin Çığlığı
Bizler duygularımızı bastırmayı öğrendik. Gülmemeyi, ağlamamayı, hissetmemeyi. Peki sonra ne oldu? Duygular konuşamadı ama beden çığlık attı.
Baş ağrısı oldu, egzama oldu, mide ülseri oldu.
Doktorlar buna: “Otoimmün.” diyor.
Ben ise buna “İfade edilemeyen duygu, hücreye sıkışır.” diyorum.
Gözyaşlarına dönüşemeyen duygular, diğer organların ağlamasına sebep olur. Ağlamıyorsak, böbrekler ağlar. Bağırmıyorsak, tiroit bağırır. “Beni incittin!” diyemiyorsak, bağışıklık sistemi bunu kendi dilinde söyler.
Zihnin ve Bedenin Sessiz Dili
Bir keresinde yürüyemeyen bir tanıdığım olmuştu. Ama fizyolojik bir neden yoktu. Kadıncağız durmadan şunu diyordu:
“Hayatıma katlanamıyorum, eski eşime katlanamıyorum, evliliğe katlanamıyorum.”
Katlanamıyordu, evet, ne tuhaftır ki… bacakları da katlanmıyordu.
Biz zannediyoruz ki düşüncelerimiz zararsız. “Bu iş beni öldürüyor,” dediğimizde beyin şöyle diyor: “Tamam, o zaman ölme planını başlatalım.”
Bilinçaltı espri anlamaz. Mizah anlayışı sıfırdır.
“Trafikte cinnet geçirdim,” derseniz, o bunu gerçek zanneder. Cinnet programını aktif eder. Sonra şaşırırız: “Neden panik atak geçirdim?” “Neden bağırsaklarım bozuldu?”
Çünkü önce dil bozulmuştur. Dil bozulursa, düzen bozulur.
Kendinizle Konuşmayı Öğrenin
Ama işin güzel tarafı şu ki, bu düzeltilebilir bir şeydir. Kendinizle konuşmayı öğrenmelisiniz.
“Bugün de güçlüyüm. Biraz ağrım var biliyorum ama geçecek.”
Çünkü beden, anlayış bekleyen bir çocuk gibidir. Anlaşıldığında sakinleşir.
Dünyayı Değiştirmek Değil, Kendini Değiştirmek Önemli
Herkes dünyayı değiştirmek istiyor ama kimse aynaya bakmıyor.
Biz dünyayı kurtarmaya niyetli değiliz. Ama bir ruhu kurtarırsak, belki o ruh bir şehri kurtarır.
O yüzden önce kendinizden başlayın.
Kurduğunuz cümleleri düzeltin:
- “Ben beceremem” yerine “Şu an yeni öğreniyorum” deyin.
- “Bu işkence” yerine “Bu bir meydan okuma” deyin.
En önemlisi, her sabah kendinize, gözünüzün içine bakarak şunu söyleyin:
“Ben yeterliyim.”
Çünkü en büyük devrim, zihinde başlar. Ve her büyük iyileşme, küçük bir cümleyle...
