,, ,
Dilara Duman Özcanlı
Köşe Yazarı
Dilara Duman Özcanlı
 

Dilara ile Bir Mola “İyi Hissetmenin İlk Adımı: Durmak”

Merhaba, ben Dilara. Bu köşeden sizlere seslenecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Burada “iyi oluş halimizi” destekleyen her şeye birlikte bakacağız. Kimi zaman ilişkilerden konuşacağız, kimi zaman hayatın anlamı ve kişisel değerlerimize döneceğiz, bazen duygularla baş etmeyi, esnek kalabilmeyi ya da sadece anda olmayı hatırlayacağız. Öyle bir çağdayız ki, hepimiz her şeyi delicesine tüketiyor ama neredeyse hiçbir şey üretmiyoruz. Elimizdekinin ne olduğunu tam anlamadan daha iyisini, daha yenisini, daha hızlısını istiyoruz. Bu ilişkilerde de böyle, iş hayatında da böyle ne yazık ki! Sonra da tükenmişlik sendromu, panik ataklar, anksiyete ve depresyon peşimizi bırakmıyor. Ve şaşırıyoruz: “Neden böyle oldum?” Sosyal medyanın da sürekli pompaladığı bu hızlı karşılaştırma kültürüyle, farkında olmadan kendimizi başkalarıyla yarıştırıyoruz. Kim daha mutlu? Kim daha güzel? Kim daha başarılı? Sonuç hep aynı: Yetersizlik, tükenmişlik, içsel boşluk. Ve zamanla kendimizi duyamaz hale geliyoruz. İyi oluş halinden bahsediyoruz ama önce şunu kabul etmeliyiz: Gerçekten iyi hissetmek için önce içeriye dönmeliyiz. Stanford’dan Dr. Kelly McGonigal’ın da dediği gibi: “İnsan ancak kendi iç dünyasıyla bağlantıya geçtiğinde duygusal gücünü yeniden kazanır.” Yani çözüm dışarıda bir yerde değil. Ne yeni bir işte ne yeni bir şehirde ne de yeni bir ilişkide. Bunun için önce biraz durmak gerekiyor. Hayatın hızına kısa bir ara vermek, anda kalmaya niyet etmek. Nefesimize dönmek, belki günde birkaç kez bilinçli bir şekilde soluk alıp verdiğimizi fark etmek. Tüm bunlar basit gibi görünse de aslında içe dönmenin en doğal yolları. Hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Ne bir uygulamaya ne özel bir eğitime. Sadece birkaç dakikalık farkındalık bile kendimizle yeniden bağ kurmamız için yeterli olabilir. Unutmayalım ki doğada olmak en güçlü şifa kaynaklarımızdan biri. Yalnızca ruhsal olarak değil, fizyolojik olarak da bedeni sakinleştiriyor, zihni toparlıyor. Olabildiğince deniz kenarına gitmek, ormanda bir ağacın gövdesine yaslanmak ya da bir parkta çimenlere oturmak veya oradaki hayvanları sevmek dışarının gürültüsünü keserek ruhumuzla temas etmemizi sağlayacaktır. Doğa bizi susturmaz, bastırmaz, bizden bir şey istemez. Sadece bizi iyileştirir. Yapılan araştırmalar, doğayla düzenli temas kurmanın kaygı düzeyini azalttığını, stres hormonlarını düşürdüğünü ve duygu düzenleme becerisini artırdığını gösteriyor. Japonya’daki “forest bathing” (orman banyosu) pratiği, dünyaca tanınır hale geldi çünkü insanlar doğayla yeniden temas kurdukça kendilerini daha bağlantılı, daha huzurlu ve daha canlı hissetmeye başladı.  “Durmak” çoğu zaman aklımıza gelmeyen bir hal. Sürekli bir şeyler yapma telaşındayız. Hayatı “acele” tonundan yaşıyoruz. Atalarımız boşuna dememişler “Acele giden ecele gider” diye. Bu söz üzerinde bile düşünsek yeterli iç görüyü kazanırız bence. Sabah kalkar kalkmaz telefona uzanmak, düşünmeden bir sonraki işe geçmek, aralarda nefes bile almadan koşturmak artık normalimiz oldu. Sürekli otomatik pilotta yaşamak, zihni ve bedeni yoran en büyük etkenlerden biri. Anda kalmak demek: Sadece anı “yaşamak” değil onu fark ederek, bilinçli olararak deneyimlemek demektir. Yani yürürken gerçekten yürümek. Yemek yerken sadece yemek yemek. Karşımızdaki kişiyi dinlerken, gerçekten orada olmak demektir. Haydi şimdi sizi bir 5 dakikalık durmaya ve nefes pratiği yapmaya davet ediyorum. DURMA VE NEFES PRATİĞİ Şimdi elimizi kalbimize koyalım ve burnumuzdan nefes alıp burnumuzdan nefesi verelim. Nefesin burnumuzdan içeri ve dışarı çıkışını izleyelim. Nasıl hissediyorum? Sıcak mı? Soğuk mu? Nefesimizi ve bedenimize yaptığı etkileri duyumsayalım. Elimizin altındaki kalp atışlarına verelim dikkatimizi. Nasıl bir ritmle attığını, elinle kalbin arasındaki teması, sıcaklığı ya da soğukluğu hissedelim. Düşünceler zihnimize gelecektir. Bırakalım gelsinler, zihnin doğası böyle. Sadece fark edelim düşünceleri ve yeniden nefesimize gelelim.   Bu minicik çalışma her gün yapıldığında anda kalma becerimiz gelişecektir. Günde 20 dakikaya kadar yapabiliriz.   İyi oluş dediğimiz şey illa büyük değişimleri gerektirmez. İhtiyacımız olan şey sadece küçük molalar ve farkındalıklı bir şekilde durmayı hatırlamak olabilir. Bir gün içinde kendimize ayırdığımız 10 dakikalık bir alan, zihnimizi toparlar, duygularımızı düzenler ve bizi hayata biraz daha içeriden bağlar. Bugün durmayı seçelim. Yavaşlamayı, nefes almayı, anda kalmayı hatırlayalım. Çünkü hayat, sadece yetişilecek yerler listesi değil. Ve biz sadece çalışan, tüketen, koşan insanlar değiliz. Durabilen, hisseden, fark  yaratıcı varlıklarız. Kendimize bu hakkı tanıyalım.
Ekleme Tarihi: 16 May 2025 - Friday

Dilara ile Bir Mola “İyi Hissetmenin İlk Adımı: Durmak”

Merhaba, ben Dilara.

Bu köşeden sizlere seslenecek olmak beni çok heyecanlandırıyor.

Burada “iyi oluş halimizi” destekleyen her şeye birlikte bakacağız.
Kimi zaman ilişkilerden konuşacağız, kimi zaman hayatın anlamı ve kişisel değerlerimize döneceğiz, bazen duygularla baş etmeyi, esnek kalabilmeyi ya da sadece anda olmayı hatırlayacağız.

Öyle bir çağdayız ki, hepimiz her şeyi delicesine tüketiyor ama neredeyse hiçbir şey üretmiyoruz.
Elimizdekinin ne olduğunu tam anlamadan daha iyisini, daha yenisini, daha hızlısını istiyoruz.
Bu ilişkilerde de böyle, iş hayatında da böyle ne yazık ki!
Sonra da tükenmişlik sendromu, panik ataklar, anksiyete ve depresyon peşimizi bırakmıyor.
Ve şaşırıyoruz: “Neden böyle oldum?”

Sosyal medyanın da sürekli pompaladığı bu hızlı karşılaştırma kültürüyle, farkında olmadan kendimizi başkalarıyla yarıştırıyoruz.
Kim daha mutlu? Kim daha güzel? Kim daha başarılı?
Sonuç hep aynı: Yetersizlik, tükenmişlik, içsel boşluk. Ve zamanla kendimizi duyamaz hale geliyoruz.

İyi oluş halinden bahsediyoruz ama önce şunu kabul etmeliyiz: Gerçekten iyi hissetmek için önce içeriye dönmeliyiz.
Stanford’dan Dr. Kelly McGonigal’ın da dediği gibi:

“İnsan ancak kendi iç dünyasıyla bağlantıya geçtiğinde duygusal gücünü yeniden kazanır.”

Yani çözüm dışarıda bir yerde değil. Ne yeni bir işte ne yeni bir şehirde ne de yeni bir ilişkide.

Bunun için önce biraz durmak gerekiyor. Hayatın hızına kısa bir ara vermek, anda kalmaya niyet etmek. Nefesimize dönmek, belki günde birkaç kez bilinçli bir şekilde soluk alıp verdiğimizi fark etmek.

Tüm bunlar basit gibi görünse de aslında içe dönmenin en doğal yolları.
Hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Ne bir uygulamaya ne özel bir eğitime.
Sadece birkaç dakikalık farkındalık bile kendimizle yeniden bağ kurmamız için yeterli olabilir.

Unutmayalım ki doğada olmak en güçlü şifa kaynaklarımızdan biri.
Yalnızca ruhsal olarak değil, fizyolojik olarak da bedeni sakinleştiriyor, zihni toparlıyor.
Olabildiğince deniz kenarına gitmek, ormanda bir ağacın gövdesine yaslanmak ya da bir parkta çimenlere oturmak veya oradaki hayvanları sevmek dışarının gürültüsünü keserek ruhumuzla temas etmemizi sağlayacaktır.

Doğa bizi susturmaz, bastırmaz, bizden bir şey istemez. Sadece bizi iyileştirir.

Yapılan araştırmalar, doğayla düzenli temas kurmanın kaygı düzeyini azalttığını, stres hormonlarını düşürdüğünü ve duygu düzenleme becerisini artırdığını gösteriyor.
Japonya’daki “forest bathing” (orman banyosu) pratiği, dünyaca tanınır hale geldi çünkü insanlar doğayla yeniden temas kurdukça kendilerini daha bağlantılı, daha huzurlu ve daha canlı hissetmeye başladı.

 “Durmak” çoğu zaman aklımıza gelmeyen bir hal. Sürekli bir şeyler yapma telaşındayız. Hayatı “acele” tonundan yaşıyoruz. Atalarımız boşuna dememişler “Acele giden ecele gider” diye. Bu söz üzerinde bile düşünsek yeterli iç görüyü kazanırız bence.
Sabah kalkar kalkmaz telefona uzanmak, düşünmeden bir sonraki işe geçmek, aralarda nefes bile almadan koşturmak artık normalimiz oldu.
Sürekli otomatik pilotta yaşamak, zihni ve bedeni yoran en büyük etkenlerden biri.

Anda kalmak demek: Sadece anı “yaşamak” değil onu fark ederek, bilinçli olararak deneyimlemek demektir.
Yani yürürken gerçekten yürümek. Yemek yerken sadece yemek yemek. Karşımızdaki kişiyi dinlerken, gerçekten orada olmak demektir.

Haydi şimdi sizi bir 5 dakikalık durmaya ve nefes pratiği yapmaya davet ediyorum.

DURMA VE NEFES PRATİĞİ

Şimdi elimizi kalbimize koyalım ve burnumuzdan nefes alıp burnumuzdan nefesi verelim. Nefesin burnumuzdan içeri ve dışarı çıkışını izleyelim. Nasıl hissediyorum? Sıcak mı? Soğuk mu? Nefesimizi ve bedenimize yaptığı etkileri duyumsayalım. Elimizin altındaki kalp atışlarına verelim dikkatimizi. Nasıl bir ritmle attığını, elinle kalbin arasındaki teması, sıcaklığı ya da soğukluğu hissedelim.

Düşünceler zihnimize gelecektir. Bırakalım gelsinler, zihnin doğası böyle. Sadece fark edelim düşünceleri ve yeniden nefesimize gelelim.  

Bu minicik çalışma her gün yapıldığında anda kalma becerimiz gelişecektir. Günde 20 dakikaya kadar yapabiliriz.

 

İyi oluş dediğimiz şey illa büyük değişimleri gerektirmez. İhtiyacımız olan şey sadece küçük molalar ve farkındalıklı bir şekilde durmayı hatırlamak olabilir.

Bir gün içinde kendimize ayırdığımız 10 dakikalık bir alan, zihnimizi toparlar, duygularımızı düzenler ve bizi hayata biraz daha içeriden bağlar.

Bugün durmayı seçelim.

Yavaşlamayı, nefes almayı, anda kalmayı hatırlayalım.

Çünkü hayat, sadece yetişilecek yerler listesi değil.

Ve biz sadece çalışan, tüketen, koşan insanlar değiliz.

Durabilen, hisseden, fark  yaratıcı varlıklarız. Kendimize bu hakkı tanıyalım.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.