,, ,
Dilara Duman Özcanlı
Köşe Yazarı
Dilara Duman Özcanlı
 

Bu Yaz Biriyle Değil Kendinle Tanışmaya Ne Dersin?

Mevsimlerin de kendine has bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Kış biraz daha ağır, karanlık geçerken, yaz hep daha hafif, aydınlık ve uçuş uçuş gelir. Yazın bu uçuş uçuşluğu bizim ruhumuzda da kıpırtılar yaratır. Bir ilişkimiz yoksa olması için daha fazla çaba harcarız. O içimizdeki boşluk kışın belki kalın kıyafetlerin altında saklansa da yazın açığa çıkar. Sevmek sevilmek aşık olmak isteriz. Ama bazen o hisle, o ihtiyaçla birlikte karıştırdığımız şeyler olur. Gerçekten birini mi istiyoruz, yoksa sadece içimizdeki boşluğu biriyle mi kapatmaya çalışıyoruz? Yazın getirdiği hafiflik hissiyle, duygusal ihtiyaçlarımız birbirine karışabilir. Anlık iyi gelen biri, bağ sandığımız bir hissi tetikleyebilir. Ve kendimizi aslında bize iyi gelmeyecek toksik ilişkilerin kucağına bırakabiliriz. Hal böyle olunca içimizdeki boşluk kırılgan yanımızla birleşip bizi çok daha büyük bir hayal kırıklığına ve değersizlik hissine sürükler. Bu da bizi her zamankinden daha mutsuz yapar. Oysa birinin yanında iyi hissetmekle, o kişiyle gerçek bir bağ kurmak farklı şeyler. Biri bizi birkaç saatliğine güldürebilir, o an için hafifletebilir ama bu, onun bizim için doğru insan olduğu anlamına gelmez. İçimizdeki boşlukla kurduğumuz ilişkiyi fark etmeden birine yöneldiğimizde, o kişiyi değil, sadece onun bizde uyandırdığı hissi seçmiş oluruz. İçimizdeki eksikliği bir başkasının ilgisiyle geçici olarak bastırırız. Bu da zamanla bir bağımlılığa, hatta karşı tarafın üzerine yüklediğimiz beklentilere dönüşür. O kişi uzaklaştığında, aslında bizden değil, içimizdeki boşluktan bir şeyler dağılır. Psikolog Carl Rogers, insanın en temel ihtiyacının “koşulsuz kabul görmek” olduğunu söyler. Bu kabulü dışarıda aramaya alışmışsak, biri bize ilgi gösterdiğinde hemen bağ kurduğumuzu sanabiliriz. Oysa çoğu zaman, bağ değil bağımlılık gelişir. “Birine değil, onda bulduğun hisse tutkun olabiliriz” der Ester Perel.   Bağ ile bağımlılık arasındaki farkı fark edemediğimizde, sevgi zannettiğimiz şey aslında duygusal bağımlılığın kendisi olabilir. Özellikle kendilik algısı düşük, yalnızlığa tahammülü az olan bireylerde bu durum daha sık görülür. Amerikan Psikoloji Derneği'nin 2020’de yayımladığı bir araştırma, düşük özsaygıya sahip kişilerin romantik ilişkilerde daha kolay idealizasyon yaptığını ve terk edilme durumlarında daha yoğun değersizlik hissettiğini ortaya koydu. Peki bu boşluğu nasıl tanırız? Kendimize sorabileceğimiz birkaç dürüst soru var: Bu kişiyi gerçekten tanımak mı istiyorum, yoksa onunla hissettiğim duyguyu tekrar yaşamak mı? İlgisiz kaldığımda mı özlüyorum, yoksa gerçek bir bağın eksikliğini mi hissediyorum? Yalnız kaldığımda sıkıntı mı basıyor, yoksa sürekli bir insana mı ihtiyaç duyuyorum?   İlişkide huzur mu arıyorum, yoksa heyecan mı?   Rutinlerden, monotonluktan rahatsız mı oluyorum? Bu kişinin bana gerçekten iyi geldiğinden emin miyim? Onun yanında bedenim nasıl, ne duyumsuyorum? Ağrı sızı, tedirginlik var mı? Bu sorular, geçici hislerle gerçek ihtiyaçlarımızı ayırmamıza yardımcı olabilir. Çünkü farkında olmadan kendi yalnızlığımızı susturmak için birine sarıldığımızda, o kişiyi değil, kendi acımızı bastırma yöntemini seçmiş oluyoruz. Psikiyatrist Gabor Maté der ki: "Bağımlılık, bir şeyin seni iyi hissettirmesiyle değil, bir şey  olmadan kendini eksik hissetmenle başlar." Duygusal bağlarda da bu geçerlidir. O kişi olmadan kendimizi eksik, değersiz, savunmasız hissediyorsak, orada bir bağ değil; bağımlılık vardır.   Yaz, hafifliğiyle birlikte hızlı tüketilen ilişkiler yaşamaya da çok açık bir zaman. Sevilmek, elbette ki hepimizin ihtiyacı. Ama önce kendimize şefkatle bakmadıkça, kimden sevgi alsak eksik kalacak. Bu yaz, dışarıdan gelecek bir ilgiyi beklemek yerine, kendimize şu alanı açabiliriz: Yalnızken de değerli miyim? Sessizlikle kalabiliyor muyum? Gerçek bağ kurmak, önce kendinle bağ kurmayı öğrenmekle başlar. O zaman ne gelen fazladır ne giden eksiklik yaratır. İyi ve sağlıklı bağlar kurulan bir  yaz dilerim.
Ekleme Tarihi: 23 June 2025 - Monday

Bu Yaz Biriyle Değil Kendinle Tanışmaya Ne Dersin?

Mevsimlerin de kendine has bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Kış biraz daha ağır, karanlık geçerken, yaz hep daha hafif, aydınlık ve uçuş uçuş gelir. Yazın bu uçuş uçuşluğu bizim ruhumuzda da kıpırtılar yaratır.

Bir ilişkimiz yoksa olması için daha fazla çaba harcarız. O içimizdeki boşluk kışın belki kalın kıyafetlerin altında saklansa da yazın açığa çıkar. Sevmek sevilmek aşık olmak isteriz.

Ama bazen o hisle, o ihtiyaçla birlikte karıştırdığımız şeyler olur.

Gerçekten birini mi istiyoruz, yoksa sadece içimizdeki boşluğu biriyle mi kapatmaya çalışıyoruz?

Yazın getirdiği hafiflik hissiyle, duygusal ihtiyaçlarımız birbirine karışabilir. Anlık iyi gelen biri, bağ sandığımız bir hissi tetikleyebilir. Ve kendimizi aslında bize iyi gelmeyecek toksik ilişkilerin kucağına bırakabiliriz.

Hal böyle olunca içimizdeki boşluk kırılgan yanımızla birleşip bizi çok daha büyük bir hayal kırıklığına ve değersizlik hissine sürükler. Bu da bizi her zamankinden daha mutsuz yapar.

Oysa birinin yanında iyi hissetmekle, o kişiyle gerçek bir bağ kurmak farklı şeyler.

Biri bizi birkaç saatliğine güldürebilir, o an için hafifletebilir ama bu, onun bizim için doğru insan olduğu anlamına gelmez.

İçimizdeki boşlukla kurduğumuz ilişkiyi fark etmeden birine yöneldiğimizde, o kişiyi değil, sadece onun bizde uyandırdığı hissi seçmiş oluruz.

İçimizdeki eksikliği bir başkasının ilgisiyle geçici olarak bastırırız. Bu da zamanla bir bağımlılığa, hatta karşı tarafın üzerine yüklediğimiz beklentilere dönüşür. O kişi uzaklaştığında, aslında bizden değil, içimizdeki boşluktan bir şeyler dağılır.

Psikolog Carl Rogers, insanın en temel ihtiyacının “koşulsuz kabul görmek” olduğunu söyler. Bu kabulü dışarıda aramaya alışmışsak, biri bize ilgi gösterdiğinde hemen bağ kurduğumuzu sanabiliriz. Oysa çoğu zaman, bağ değil bağımlılık gelişir.

“Birine değil, onda bulduğun hisse tutkun olabiliriz” der Ester Perel.
 

Bağ ile bağımlılık arasındaki farkı fark edemediğimizde, sevgi zannettiğimiz şey aslında duygusal bağımlılığın kendisi olabilir. Özellikle kendilik algısı düşük, yalnızlığa tahammülü az olan bireylerde bu durum daha sık görülür.
Amerikan Psikoloji Derneği'nin 2020’de yayımladığı bir araştırma, düşük özsaygıya sahip kişilerin romantik ilişkilerde daha kolay idealizasyon yaptığını ve terk edilme durumlarında daha yoğun değersizlik hissettiğini ortaya koydu.

Peki bu boşluğu nasıl tanırız?
Kendimize sorabileceğimiz birkaç dürüst soru var:

  • Bu kişiyi gerçekten tanımak mı istiyorum, yoksa onunla hissettiğim duyguyu tekrar yaşamak mı?
  • İlgisiz kaldığımda mı özlüyorum, yoksa gerçek bir bağın eksikliğini mi hissediyorum?
  • Yalnız kaldığımda sıkıntı mı basıyor, yoksa sürekli bir insana mı ihtiyaç duyuyorum?

 

  • İlişkide huzur mu arıyorum, yoksa heyecan mı?

 

  • Rutinlerden, monotonluktan rahatsız mı oluyorum?
  • Bu kişinin bana gerçekten iyi geldiğinden emin miyim?
  • Onun yanında bedenim nasıl, ne duyumsuyorum? Ağrı sızı, tedirginlik var mı?

Bu sorular, geçici hislerle gerçek ihtiyaçlarımızı ayırmamıza yardımcı olabilir.
Çünkü farkında olmadan kendi yalnızlığımızı susturmak için birine sarıldığımızda, o kişiyi değil, kendi acımızı bastırma yöntemini seçmiş oluyoruz.

Psikiyatrist Gabor Maté der ki: "Bağımlılık, bir şeyin seni iyi hissettirmesiyle değil, bir şey  olmadan kendini eksik hissetmenle başlar."


Duygusal bağlarda da bu geçerlidir. O kişi olmadan kendimizi eksik, değersiz, savunmasız hissediyorsak, orada bir bağ değil; bağımlılık vardır.

 

Yaz, hafifliğiyle birlikte hızlı tüketilen ilişkiler yaşamaya da çok açık bir zaman.

Sevilmek, elbette ki hepimizin ihtiyacı. Ama önce kendimize şefkatle bakmadıkça, kimden sevgi alsak eksik kalacak.

Bu yaz, dışarıdan gelecek bir ilgiyi beklemek yerine, kendimize şu alanı açabiliriz:

Yalnızken de değerli miyim? Sessizlikle kalabiliyor muyum?

Gerçek bağ kurmak, önce kendinle bağ kurmayı öğrenmekle başlar.

O zaman ne gelen fazladır ne giden eksiklik yaratır.

İyi ve sağlıklı bağlar kurulan bir  yaz dilerim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.