,, ,
Hikmet Demirsoy
Köşe Yazarı
Hikmet Demirsoy
 

Mum Alevinden Ateşe

Beklenmeyen her ölüm acıdır. Ancak hayatta insanı en çok acıtan annenin ya da babanın kaybıdır, değil mi? Anne veya babasını kaybeden birinin yüreğinde ilk önce ateşler parlar. Ama bir yandan da hayat olağan akışında devam etmektedir. Zamanla yaşam kavgasına daldıkça acı diner gibi olur. İlk zamanlarda büyük bir güçle parlayan o ateşleri, yaşam kargaşasının yarattığı rüzgarlar birer birer söndürmeye başlar. Ancak sadece bir tanesi, hiç ama hiç sönmeden ve fark edilmeden adeta bir mum şeklini alır, için için yanmaya devam eder. Sinsice yanan bu mum alevi, yitirilen ana baba her akla geldiğinde harlanır, kalbi sıcaklığıyla kavurur, ilk günlerdeki gibi can acıtmaya başlar yeniden. Ta ki adına hayat denilen koşturmaca tekrar başlayana ve insanoğlunu oyalayana kadar. İşte o anda yine söner gibi olur, yeniden bir mum alevine döner ve fırsat bulunca dirilmek, can yakmak için pusuda bekler. Hayatın en acı döngülerinden bir tanesi de işte budur. Ateşlerden mum alevine…Sonra tekrar mum alevinden ateşlere…  Şüphesiz ki bu acımasız döngüye yol açan o ateşler ve hiç sönmeyen mum dünyadaki diğer yarınız olan kardeşlerinizi yitirdiğinizde de varlar. Olanlar bilir… Ama bir kardeşim, ağabeyim ya da ablam olmamasına rağmen ben de bilirim.  Bunu Erol ağabeyimin ölümünde fazlasıyla yaşadım. Şimdi bu yazıyı yazmak, O’nun adını anmak bile mum alevini harlamaya yetiyor. Nev-i şahsına münhasır, içi iyiliklerle tıka basa dolu olarak yaşamış, şık ve güzel bir insandı Erol ağabey. Güzel anları hep birlikte yaşamanın, hoş muhabbetlerle bezeli ve buram buram anason kokan sofraları birlikte kurmanın ama hepsinden önemlisi “ne iyi edip de gelmiş olmanın” keyfi, O’nun ani gidişinden sonra dilimizde kekremsi bir tat bırakan çam sakızı gibiydi.    Onunla yaşanılan güzel anları kısa kısa da olsa yazma ihtiyacını hissettim. Çünkü Erol ağabeyle birlikte olunan her ortamın insanı rahatlatan ve tebessüm ettiren havası, harlanan ve iç acıtan o ateşi yeniden mum alevine çevirmeye yardımcı olur umudundayım. Keşke bu yazıyı okuyan herkes tanıma şansına erişseydi O’nu.   Anılar zihnimde gerçek bir yaşamın başlangıcından, dünyanın en güzel bebeğinin doğduğu günle boy göstermeye başlıyor işte… Doruk’un dünyaya merhaba dediği gün… Alman Hastanesi’nin yeni doğan bölümünde oğlumun yerleştirildiği kuvözü camın arkasından seyrediyorum. Hemşireler başında, sürekli biri geliyor biri gidiyor ve topuğundan türlü tetkikler için kan alıyorlar. Avuç içi kadar bebeğin canı acıyor tabii, kanlar alındıkça çığlık atıyor. Ben çığlığı camın ardından duyamıyorum ama baba yüreği ile yaşadığı o acıyı hissediyorum. Gözlerim dolu. Dokunsalar ağlayacak vaziyetteyim. Yanımda kimseler yok. O anda omuzumda sıcak bir el hissediyorum ve insanın içini rahatlatan bir ses: “Merak etme lan! Kötü bir şey yok. Sadece canı acıyor bebeğin de onun için ağlıyor…” diyor. Başımı yavaşça yana çeviriyorum ki Erol Ağabey… Omuzumdaki o el şimdi sırtımı sıvazlıyor ve adeta “Yanındayım…Sen merak etme” der gibi kalbime sesleniyor. Yanı başımda birini görmek rahatlatıyor beni, dünyalar benim oluyor. Biraz önce dolan gözlerim şimdi ise dudaklarımdaki tebessüme eşlik etmek istercesine parlıyor. Son olarak yeri gelmişken şunu da eklemem gerekir ki “Lan” kelimesini öyle güzel anlarda, öyle güzel bir söyleyişle kullanan bir insanı o ana kadar tanımamışım ve bir daha da tanıyabileceğimi sanmıyorum. Birlikte çıkılan yaz tatilleri… Yılın en keyifli anları. Şimdi acaba tatilde geçirilen güzel anların hangisini yazsam ki buraya? Her zaman birlikte katıldığımız animasyon müsabakalarını mı? Heyecanlı su topu ve plaj voleybolu maçlarını ve bu maçlarda alınan sayıları, atılan golleri Erol ağabeyin kimselere güvenemeyip kendisinin saymasını mı? Yoksa yoksa havuz başında uyuyakalıp, kendisi asla kabul etmeyip inkar etse de tatlı tatlı horlamasını mı?   Bir araya geldiğimizde her sefer tekrarlanan iddialı okey partileri… Erol ağabeyin kendisinden sigara istenildiğinde “Tekel bayii miyim lan ben?” diye takılması ve her zaman gömlek cebinde taşıdığı sigara paketini ani bir el hareketi ile masanın üzerine fırlatması. Okeyde oyun eşinin attığı taşın rakip tarafından yerden alındığında ağzından çıkan o tek kelime: “Küp”. Bizim eve geldiğinde ki genelde cumartesi veya pazar günlerinde Fenerbahçe maçlarını sofra muhabbeti ile birlikte seyretmek amacıyla olurdu; yemeğe oturmadan salonumuzdaki berjerin üzerinde yaptığı şekerlemeler… Ne kadar derin uyursa uyusun odaya birisinin geldiğini anlar ve uyumuyormuş havası ile gözlerini açar ve televizyona bakmaya başlardı. Kedi sevgisi… Erol ağabey öylesine kedi sevgisi ile dolu bir insandı ki evinde hep bir kedi olmasının yanında sokaktaki kedilerinde ağabeyiydi adeta. Nerede bir kedi görürse görsün bir yerlerden sosis, salam her ne yiyecek olursa olsun alır, zevkle doyururdu. Hele o anları doyumsuz muhabbeti ile öyle güzel anlatırdı ki. Çalıştığı işyerinde geçirdiği zamanları, başına gelenleri, patronunun ailesini sohbetlerde karşısındakine yaşatarak dile getirmesi… Müessese Müdürü, İdare Amiri, fotoğrafçı Aramis, Yağmur ve daha birçokları. Hepsi kendi kurduğu dünyasında iyi ve kötü yanlarıyla yer alır; onları hiç tanımayanları bile o aileden biri yapardı adeta. Mihrabad Korusu’nda, Beykoz Akbaba Köyü’nde yapılan aile piknikleri… Hep onun marifetiyle yanan mangallar, keyifli sohbetler eşliğinde yenen saçaklı köfteler ve tabii ki dibi erken görülen rakı şişeleri.         “Kötüye bir şey olmaz” derler. Bu söz o kadar doğru ki. Siz de dikkat ediyor musunuz; çevremizde bir şekilde kötülüğe bulaşmış onca insan hiçbir şey olmamış gibi yaşayıp gidiyor. Bunun aksine dünya iyisi insanlar aramızdan seçmece gibi çekilip alınıyor. Çekilip alınan insanlardan biri de bu yazıda andığım Erol ağabeydi. Geride birlikte yaşanılan keyif dolu anları ve güzellikleri bırakıp gitti. Her neyse; tanrının işine karışılmaz deyip kabullenelim hayatın bu gerçeğini. Ama kabullenişe geçmemiz onun aramızdan çok erken ayrıldığı olgusunu değiştirmiyor. Daha seyredilecek çok maçlar, oynanacak okey partileri, sıcak sohbetler ve dibi görülecek çok şişeler vardı be ağabey. Olmadı bu…Hiç olmadı…
Ekleme Tarihi: 23 Aralık 2022 - Cuma

Mum Alevinden Ateşe

Beklenmeyen her ölüm acıdır. Ancak hayatta insanı en çok acıtan annenin ya da babanın kaybıdır, değil mi? Anne veya babasını kaybeden birinin yüreğinde ilk önce ateşler parlar. Ama bir yandan da hayat olağan akışında devam etmektedir. Zamanla yaşam kavgasına daldıkça acı diner gibi olur. İlk zamanlarda büyük bir güçle parlayan o ateşleri, yaşam kargaşasının yarattığı rüzgarlar birer birer söndürmeye başlar. Ancak sadece bir tanesi, hiç ama hiç sönmeden ve fark edilmeden adeta bir mum şeklini alır, için için yanmaya devam eder. Sinsice yanan bu mum alevi, yitirilen ana baba her akla geldiğinde harlanır, kalbi sıcaklığıyla kavurur, ilk günlerdeki gibi can acıtmaya başlar yeniden. Ta ki adına hayat denilen koşturmaca tekrar başlayana ve insanoğlunu oyalayana kadar. İşte o anda yine söner gibi olur, yeniden bir mum alevine döner ve fırsat bulunca dirilmek, can yakmak için pusuda bekler. Hayatın en acı döngülerinden bir tanesi de işte budur. Ateşlerden mum alevine…Sonra tekrar mum alevinden ateşlere…  Şüphesiz ki bu acımasız döngüye yol açan o ateşler ve hiç sönmeyen mum dünyadaki diğer yarınız olan kardeşlerinizi yitirdiğinizde de varlar. Olanlar bilir… Ama bir kardeşim, ağabeyim ya da ablam olmamasına rağmen ben de bilirim.  Bunu Erol ağabeyimin ölümünde fazlasıyla yaşadım. Şimdi bu yazıyı yazmak, O’nun adını anmak bile mum alevini harlamaya yetiyor. Nev-i şahsına münhasır, içi iyiliklerle tıka basa dolu olarak yaşamış, şık ve güzel bir insandı Erol ağabey. Güzel anları hep birlikte yaşamanın, hoş muhabbetlerle bezeli ve buram buram anason kokan sofraları birlikte kurmanın ama hepsinden önemlisi “ne iyi edip de gelmiş olmanın” keyfi, O’nun ani gidişinden sonra dilimizde kekremsi bir tat bırakan çam sakızı gibiydi.   

Onunla yaşanılan güzel anları kısa kısa da olsa yazma ihtiyacını hissettim. Çünkü Erol ağabeyle birlikte olunan her ortamın insanı rahatlatan ve tebessüm ettiren havası, harlanan ve iç acıtan o ateşi yeniden mum alevine çevirmeye yardımcı olur umudundayım. Keşke bu yazıyı okuyan herkes tanıma şansına erişseydi O’nu.  

Anılar zihnimde gerçek bir yaşamın başlangıcından, dünyanın en güzel bebeğinin doğduğu günle boy göstermeye başlıyor işte… Doruk’un dünyaya merhaba dediği gün… Alman Hastanesi’nin yeni doğan bölümünde oğlumun yerleştirildiği kuvözü camın arkasından seyrediyorum. Hemşireler başında, sürekli biri geliyor biri gidiyor ve topuğundan türlü tetkikler için kan alıyorlar. Avuç içi kadar bebeğin canı acıyor tabii, kanlar alındıkça çığlık atıyor. Ben çığlığı camın ardından duyamıyorum ama baba yüreği ile yaşadığı o acıyı hissediyorum. Gözlerim dolu. Dokunsalar ağlayacak vaziyetteyim. Yanımda kimseler yok. O anda omuzumda sıcak bir el hissediyorum ve insanın içini rahatlatan bir ses: “Merak etme lan! Kötü bir şey yok. Sadece canı acıyor bebeğin de onun için ağlıyor…” diyor. Başımı yavaşça yana çeviriyorum ki Erol Ağabey… Omuzumdaki o el şimdi sırtımı sıvazlıyor ve adeta “Yanındayım…Sen merak etme” der gibi kalbime sesleniyor. Yanı başımda birini görmek rahatlatıyor beni, dünyalar benim oluyor. Biraz önce dolan gözlerim şimdi ise dudaklarımdaki tebessüme eşlik etmek istercesine parlıyor. Son olarak yeri gelmişken şunu da eklemem gerekir ki “Lan” kelimesini öyle güzel anlarda, öyle güzel bir söyleyişle kullanan bir insanı o ana kadar tanımamışım ve bir daha da tanıyabileceğimi sanmıyorum.

Birlikte çıkılan yaz tatilleri… Yılın en keyifli anları. Şimdi acaba tatilde geçirilen güzel anların hangisini yazsam ki buraya? Her zaman birlikte katıldığımız animasyon müsabakalarını mı? Heyecanlı su topu ve plaj voleybolu maçlarını ve bu maçlarda alınan sayıları, atılan golleri Erol ağabeyin kimselere güvenemeyip kendisinin saymasını mı? Yoksa yoksa havuz başında uyuyakalıp, kendisi asla kabul etmeyip inkar etse de tatlı tatlı horlamasını mı?  

Bir araya geldiğimizde her sefer tekrarlanan iddialı okey partileri… Erol ağabeyin kendisinden sigara istenildiğinde “Tekel bayii miyim lan ben?” diye takılması ve her zaman gömlek cebinde taşıdığı sigara paketini ani bir el hareketi ile masanın üzerine fırlatması. Okeyde oyun eşinin attığı taşın rakip tarafından yerden alındığında ağzından çıkan o tek kelime: “Küp”.

Bizim eve geldiğinde ki genelde cumartesi veya pazar günlerinde Fenerbahçe maçlarını sofra muhabbeti ile birlikte seyretmek amacıyla olurdu; yemeğe oturmadan salonumuzdaki berjerin üzerinde yaptığı şekerlemeler… Ne kadar derin uyursa uyusun odaya birisinin geldiğini anlar ve uyumuyormuş havası ile gözlerini açar ve televizyona bakmaya başlardı.

Kedi sevgisi… Erol ağabey öylesine kedi sevgisi ile dolu bir insandı ki evinde hep bir kedi olmasının yanında sokaktaki kedilerinde ağabeyiydi adeta. Nerede bir kedi görürse görsün bir yerlerden sosis, salam her ne yiyecek olursa olsun alır, zevkle doyururdu. Hele o anları doyumsuz muhabbeti ile öyle güzel anlatırdı ki.

Çalıştığı işyerinde geçirdiği zamanları, başına gelenleri, patronunun ailesini sohbetlerde karşısındakine yaşatarak dile getirmesi… Müessese Müdürü, İdare Amiri, fotoğrafçı Aramis, Yağmur ve daha birçokları. Hepsi kendi kurduğu dünyasında iyi ve kötü yanlarıyla yer alır; onları hiç tanımayanları bile o aileden biri yapardı adeta.

Mihrabad Korusu’nda, Beykoz Akbaba Köyü’nde yapılan aile piknikleri… Hep onun marifetiyle yanan mangallar, keyifli sohbetler eşliğinde yenen saçaklı köfteler ve tabii ki dibi erken görülen rakı şişeleri.        

“Kötüye bir şey olmaz” derler. Bu söz o kadar doğru ki. Siz de dikkat ediyor musunuz; çevremizde bir şekilde kötülüğe bulaşmış onca insan hiçbir şey olmamış gibi yaşayıp gidiyor. Bunun aksine dünya iyisi insanlar aramızdan seçmece gibi çekilip alınıyor. Çekilip alınan insanlardan biri de bu yazıda andığım Erol ağabeydi. Geride birlikte yaşanılan keyif dolu anları ve güzellikleri bırakıp gitti. Her neyse; tanrının işine karışılmaz deyip kabullenelim hayatın bu gerçeğini. Ama kabullenişe geçmemiz onun aramızdan çok erken ayrıldığı olgusunu değiştirmiyor. Daha seyredilecek çok maçlar, oynanacak okey partileri, sıcak sohbetler ve dibi görülecek çok şişeler vardı be ağabey. Olmadı bu…Hiç olmadı…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (4)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Golden.
(23.12.2022 15:06 - #189)
Ses kaydından dinlemeye gayret ettim. Teşekkürler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Golden.
(23.12.2022 15:06 - #190)
Ses kaydından dinlemeye gayret ettim. Teşekkürler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İlknur
(27.12.2022 22:40 - #191)
Okurken "lan " kelimesini onun ağzından çıkmış gibi okumak. Evet bu kelimenin yakistigi başka bir insan yoktur sanırım. Ve hala çipura yi onun özel sosuyla pisiyorum. Ruhu huzur bulsun....
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İlknur
(27.12.2022 22:40 - #192)
Okurken "lan " kelimesini onun ağzından çıkmış gibi okumak. Evet bu kelimenin yakistigi başka bir insan yoktur sanırım. Ve hala çipura yi onun özel sosuyla pisiyorum. Ruhu huzur bulsun....
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.