,, ,
Hikmet Demirsoy
Köşe Yazarı
Hikmet Demirsoy
 

Kaideyi Bozan İstisna

Evlilik hayatlarında çiftler, güzel anlarını paylaşmakta fazla zorluk çekmezler. Ancak hayatın akışı gereği, başlarına gelebilecek kötü durumları paylaşmaları sabır ve fedakarlık ister. Onlar da şimdi yaşadıkları sıkıntılı günlere, birbirlerine duydukları sevginin azalmasına fırsat vermeden göğüs geriyorlardı. Merve özel bir şirkette sekreterlik yapıyordu. Selim ise bir süre önce işini kaybetmişti ve babadan kalma bir dükkandan elde ettiği kira dışında başka bir geliri yoktu. Tek kazançları Merve’nin maaşı olduğu için kemerlerini öyle sıkmışlardı ki adeta patlayacak duruma gelmişlerdi. Merve, yılbaşı gecesi hayatlarında bir değişiklik yapmanın kendilerine iyi geleceğini düşünüyordu. Günlerdir bıkmadan sorduğu aynı soruyu tekrarladı: “Selim… Yılbaşında ne yapıyoruz? Bir programımız olacak mı?” Selim bıkkınlıkla başını sallayarak: “Bu konuyu daha önce konuştuk ya canım. Bu şartlarda ne programı yapacağız ki? Evdeyiz işte.” “Sevgilim, keşke mümkün olsa da yılbaşı gecesi için bir istisna yapsak. Çok bunaldık ikimiz de. Küçük bir değişiklik çok iyi gelirdi.” Selim karısının gözlerinin içine kararsızca baktı: “Bilemiyorum.  Hem Tahtakale’deki dükkanın kirasını da iki üç aydır düzgün alamıyorum ki. Sadun Bey ile konuşurum. Eğer zamanında verirse…” “Verir mi ki?” Selim de bunu çok merak ediyordu: “Bilmem. Konuşurum yarın. Eğer verebilirse… belki bir şeyler düşünebiliriz” *** Selim ertesi gün evden erken çıktı. Önce kiracısına uğrayacak, daha sonra arkadaşının tavsiyesi ile ayarladığı bir iş görüşmesine gidecekti. Son üç aydır yapacağı tek iş görüşmesiydi bu. Oysa işten ayrıldıktan sonra ilk zamanlarda çok sayıda mülakata giriyordu. Günde iki üç kez farklı yerlerde bulunuyordu ve görüşme sayısının fazla olması iş bulma ümidini kaybettirmiyordu. Ne de olsa tam yirmi yıl Makam Şoförlüğü yapmıştı. Tecrübeliydi, eninde sonunda karşısına bir imkan çıkacaktı. Ama zaman geçtikçe ve mülakatların sayısı azaldıkça, umudu da mum gibi eriyordu. Bugün görüşeceği işi alırsa şirkette evrak getir götür işleri yapacaktı. Umurunda değildi Selim’in. Çalışmak, para kazanmak ve durumlarını düzeltmek istiyorsa bu konuda bir istisna yapmalıydı. Hem istisnalar kaideyi bozmazdı. Bu işi yapması kendisinin makam şoförü olduğu gerçeğini değiştirmezdi ki. Biraz çalışıp rahatladıktan sonra tekrar asıl mesleğini yapabileceği başka bir iş arayabilirdi. Selim bu derin düşüncelere daldığı sürede adeta hayattan kopmuştu. Bindiği otobüsten nasıl indiğinin, hatta indikten sonra dükkana kadar olan yolu nasıl yürüdüğünün bile farkında değildi. Adımları içgüdüsel olarak babadan kalma oyuncakçı dükkanının önünde yavaşladığında kendine geldi. Dükkanın kapısını açtı ve içeri girdi. Tezgahın arkasında hiç tanımadığı bir genç duruyordu. “Merhaba, Sadun Bey yok mu?” Tezgahtar cevapladı: “Babam bir süredir dükkana gelemiyor. Hasta kendisi. Ben Ali, oğluyum” “Yaa! Üzüldüm, nesi var Sadun Bey’in?” Sadun Bey’in oğlu hüzünlü bakışlarını kaçırarak cevap verdi: “Babam hastanede yatıyor. Kanser. Durumu kötü diyor doktorlar. Burayı da ben idare etmeye çalışıyorum. Kusura bakmayın, siz babamı tanıyorsunuz ama ben sizi daha önce hiç görmedim.” “Ben Selim. Bu dükkanın sahibiyim” Ali çekingen bir sesle konuştu: “Affedin. Ben adınızı babamdan çok duydum. Babamla sizin rahmetli babanız yakın arkadaşmışlar. Hep sizi ve babanızı sevgiyle anlatırdı bize. Ama size gerçekten çok mahcubuz son zamanlarda.” Selim kendisine karşı duyulan mahcubiyetin nedenini kavramasına rağmen yine de sordu: “Neden öyle düşünüyorsun Ali?” “Selim Bey… Farkındasınızdır, babam hastaneye yattığından beri kirayı düzgün veremiyoruz. Ben elimden geleni yapıyorum ancak dükkan da para getirmiyor bu aralar. Son iki ayın borcunu bile anamın kefen parasını bozarak ödedik” “Ali, ben buraya bunun için gelmemiştim ki. Yakınlarda bir randevum vardı. Gelmişken Sadun Bey’e de uğrayıp bir çayını içmek istedim. Çoktandır görüşemiyorduk onunla. Ama şimdi durumunu öğrenince çok üzüldüm.” “Buyurun oturun, çayınızı hemen söyleyeyim.” Selim’in gösterdiği samimi yaklaşım nedeni ile delikanlı oldukça rahatlamıştı. “Başka bir zaman içerim Ali. Hem inanıyorum o zaman baban da olur, birlikte keyifle içeriz çaylarımızı. Bu arada kiranın gecikmesi mühim değil, babanın sağlığı daha önemli. Sana telefon numaramı bırakayım. Sadun Bey ile ilgili beni bilgilendirirsin, olur mu?” Ali minnetle yanıtladı: “Tabii bilgilendiririm. Allah sizden razı olsun Selim Bey.” Selim dükkandan ayrıldığında morali alt üst olmuştu. Sadun Bey, babasının çok sevdiği eski bir aile dostuydu ve uzun süredir kiracılarıydı. Bu durumda kira konusunu gündeme getirmesi hiç doğru olmazdı. İş görüşmesi Karaköy’de bulunan tanınmış ve büyük bir şirketteydi. Tahtakale’den yürüyerek şirkete gitmesi yarım saatini almıştı. Görüşme ise daha kısa sürdü. Bitirdiklerinde şirket yetkilisi kararlı bir tavırla: “ Tamam Selim Bey. İnsan Kaynakları’nda acil bir personel ihtiyacımız var ve siz de bu iş için biçilmiş kaftansınız. İstediğimiz evrakları tamamlayın ve hafta başında gelip işe başlayın” Selim çok sevinmişti. Bir işi vardı artık. Bir an önce eve gidip müjdeyi eşine vermek istiyordu. Ancak kirayı muhtemelen zamanında alamayacakları için, yılbaşı programı yapma hayalleri suya düşmüştü. Eve geldiğinde önce karısına işe başlayacağının müjdesini verdi. Daha sonra ise kiracısı ile ilgili olanı biteni anlattı. Merve önce biraz hayal kırıklığı hissetti. Ama kocasının kiracısına karşı olan davranışı çok etkilemişti onu. Selim gibi altın bir kalbe sahip olanlar asla güç durumda olan insanları daha da zor duruma sokmak istemezlerdi. Merve bu kalbin içerisinde en özel yerde kendisinin de olduğunu bilmekten gurur duyarak:       “Selim, kira konusunu açmamakla ne iyi etmişsin. Ne yapalım, biz de evde otururuz. Hem daha birlikte bitireceğimiz çok yıllar var” dedi ve sevgiyle sarıldı kocasına. Selim en başta karısının gözlerinin içine baktığında o hayal kırıklığının izlerini görmüştü. Ancak Merve’nin bu sözlerini duyduktan ve kendisine sımsıkı sarılmasından sonra rahatladı. “Merve, böyle düşünmen beni çok mutlu etti.” dedi ve o da aşkla sarmaladı hayat arkadaşını.       *** Selim çalışmayı çok severdi ve boş oturmaya da hiç tahammül edemezdi. Evde çalışamadan geçirdiği günler kendisini çok bunaltmıştı. Bu nedenle başlar başlamaz yeni işine dört elle sarıldı. Çalışkanlığı ile de kısa zamanda kendisini kabul ettirdi. Gün içerisinde hiç yerinde durmuyor, götüreceği bir evrak olmasa bile tüm bölümleri dolaşıyordu. Yine gayretle çalıştığı günlerden birinde yöneticisi kendisini yanına çağırdı: “Selim Bey, sizinle işe başladığınızdan beri konuşma fırsatımız olmadı. Nasılsınız, memnun musunuz işten?” “Teşekkür ederim. Hiçbir sorunum yok, gayet iyi gidiyor. Yalnız bazı günler iş olmuyor…” Yönetici gülerek sözünü kesti Selim’in: “Evet, biliyorum. Aynı zamanda sizin o günlerde tüm şirketi durmaksızın dolaşıp sürekli evrak olup olmadığını sorduğunuzun da farkındayım.” Selim çabasının fark edildiğine memnun olmuştu: “Efendim, ben boş oturmayı hiç sevmem. Bir yerde oturup kalınca duvarlar üstüme gelir de altında kalacakmış gibi olurum. Bu durumda işin bana gelmesini beklemeyeyim, işi kendim arayıp bulayım bari diye düşünürüm hep.” “Yerden göğe kadar haklısınız Selim Bey” dedi yöneticisi ve bir sır verir gibi alçak bir sesle devam etti: “Şimdi tam sizin seveceğiniz gibi, bol koşturmacası olan bir işimiz var. Yönetim kurulumuz tüm çalışanlarımıza yeni yıl hediyeleri verilmesini istiyor. Çocuğu olanlara da oyuncak vermeyi düşünüyoruz. Biz bir ön çalışma yaptık, yaş gruplarına göre alınacak oyuncak sayımız belli. Biraz yorulacağız ama hediyelerin dağıtılması konusunda sizi de görevlendirmek istiyorum.” Selim bunu duyduğunda birdenbire aklına gelen düşüncenin heyecanı ile sordu: “Çok güzel bir düşünce. Acaba oyuncakları satın alacağınız yere karar verdiniz mi?” Kararsız bir ses tonu ile cevapladı yönetici: “Hayır, henüz karar veremedik, bir öneriniz mi var?” “Evet efendim, konuyu size aktarayım; siz kararınızı ondan sonra değerlendirip verin.” *** Yılbaşı gecesinden bir gün önce Selim, boğazda bir lokantanın telefonunu çevirdi.  “Ben biraz geç kaldım, farkındayım. Yılbaşı gecesi için aramıştım. İki kişilik müsait bir masanız var mı rezervasyon yapabileceğiniz?” Telefondaki ses önce kararsızlık içinde olduğunu belli ederek duraksadı. Ama bu kararsızlığı fazla uzun sürmedi: “Aslında biz yerlerimizi doldurmuştuk. Ama ben isminizi ve telefonunuzu alayım yine de. Olmayacak şey değil, belki son dakikada iptaller olur. O takdirde sizinle irtibat kurarız.” Selim irtibat bilgilerini bıraktı ve teşekkür ederek telefonu kapattı. Bu son mekan dışında aradığı her yerden olumsuz cevap almıştı. Hatta bir tanesinde telefona çıkan kişi “bu vakitte de aranır mı yahu!” diyerek kendisiyle dalga bile geçmişti. Ertesi gün Selim işten eve döndüğünde öğle vaktiydi. Merve kendisini kapıda neşeyle karşıladı. El ele tutuşarak salona geçtiler. Selim gördüğü manzara karşısında şaşırdı. Merve işten erken çıkmış ve sofra hazırlığını yapmıştı bile. Beyaz bir masa örtüsü masanın üzerinde bir gelinlik gibi salınıyor, noel baba motifli peçeteler ve zarifçe hizalanmış mumlar ortama sıcaklık katıyordu.  Kadehlerin, çatal bıçakların yerli yerinde durması da hemen yemeğe başlayacaklarmış izlenimi veriyordu. Selim: “Aşkım benim, masayı hazırlamışsın bile. Daha vakit var, ben de seninle mutfağa gireyim. Eh…elimden bir tek meze yapmak geliyor. Mezeler de benden olsun…” dediği anda telefonu çaldı. Heyecanla telefonu açtı: “Alo, buyrun…Yoksa…” “Selim Bey, bir masamız rezervasyonunu iptal etti. Halen talebiniz geçerli ise sizi alabiliriz bu akşam.” Selim en başta asıl mesleğinden farklı bir işe başlamış ve istisnalar kaideyi bozmaz diye düşünmüştü. Oysa bu istisna hem hayırlı bir işe yol açmış hem de pek çok kaideyi alt üst etmişti. “Çok teşekkür ederim, geleceğiz tabii” dedi sevinçle.
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2022 - Perşembe

Kaideyi Bozan İstisna

Evlilik hayatlarında çiftler, güzel anlarını paylaşmakta fazla zorluk çekmezler. Ancak hayatın akışı gereği, başlarına gelebilecek kötü durumları paylaşmaları sabır ve fedakarlık ister. Onlar da şimdi yaşadıkları sıkıntılı günlere, birbirlerine duydukları sevginin azalmasına fırsat vermeden göğüs geriyorlardı. Merve özel bir şirkette sekreterlik yapıyordu. Selim ise bir süre önce işini kaybetmişti ve babadan kalma bir dükkandan elde ettiği kira dışında başka bir geliri yoktu. Tek kazançları Merve’nin maaşı olduğu için kemerlerini öyle sıkmışlardı ki adeta patlayacak duruma gelmişlerdi. Merve, yılbaşı gecesi hayatlarında bir değişiklik yapmanın kendilerine iyi geleceğini düşünüyordu. Günlerdir bıkmadan sorduğu aynı soruyu tekrarladı:

“Selim… Yılbaşında ne yapıyoruz? Bir programımız olacak mı?”

Selim bıkkınlıkla başını sallayarak:

“Bu konuyu daha önce konuştuk ya canım. Bu şartlarda ne programı yapacağız ki? Evdeyiz işte.”

“Sevgilim, keşke mümkün olsa da yılbaşı gecesi için bir istisna yapsak. Çok bunaldık ikimiz de. Küçük bir değişiklik çok iyi gelirdi.”

Selim karısının gözlerinin içine kararsızca baktı:

“Bilemiyorum.  Hem Tahtakale’deki dükkanın kirasını da iki üç aydır düzgün alamıyorum ki. Sadun Bey ile konuşurum. Eğer zamanında verirse…”

“Verir mi ki?”

Selim de bunu çok merak ediyordu:

“Bilmem. Konuşurum yarın. Eğer verebilirse… belki bir şeyler düşünebiliriz”

***

Selim ertesi gün evden erken çıktı. Önce kiracısına uğrayacak, daha sonra arkadaşının tavsiyesi ile ayarladığı bir iş görüşmesine gidecekti. Son üç aydır yapacağı tek iş görüşmesiydi bu. Oysa işten ayrıldıktan sonra ilk zamanlarda çok sayıda mülakata giriyordu. Günde iki üç kez farklı yerlerde bulunuyordu ve görüşme sayısının fazla olması iş bulma ümidini kaybettirmiyordu. Ne de olsa tam yirmi yıl Makam Şoförlüğü yapmıştı. Tecrübeliydi, eninde sonunda karşısına bir imkan çıkacaktı.

Ama zaman geçtikçe ve mülakatların sayısı azaldıkça, umudu da mum gibi eriyordu. Bugün görüşeceği işi alırsa şirkette evrak getir götür işleri yapacaktı. Umurunda değildi Selim’in. Çalışmak, para kazanmak ve durumlarını düzeltmek istiyorsa bu konuda bir istisna yapmalıydı. Hem istisnalar kaideyi bozmazdı. Bu işi yapması kendisinin makam şoförü olduğu gerçeğini değiştirmezdi ki. Biraz çalışıp rahatladıktan sonra tekrar asıl mesleğini yapabileceği başka bir iş arayabilirdi.

Selim bu derin düşüncelere daldığı sürede adeta hayattan kopmuştu. Bindiği otobüsten nasıl indiğinin, hatta indikten sonra dükkana kadar olan yolu nasıl yürüdüğünün bile farkında değildi. Adımları içgüdüsel olarak babadan kalma oyuncakçı dükkanının önünde yavaşladığında kendine geldi. Dükkanın kapısını açtı ve içeri girdi. Tezgahın arkasında hiç tanımadığı bir genç duruyordu.

“Merhaba, Sadun Bey yok mu?”

Tezgahtar cevapladı:

“Babam bir süredir dükkana gelemiyor. Hasta kendisi. Ben Ali, oğluyum”

“Yaa! Üzüldüm, nesi var Sadun Bey’in?”

Sadun Bey’in oğlu hüzünlü bakışlarını kaçırarak cevap verdi:

“Babam hastanede yatıyor. Kanser. Durumu kötü diyor doktorlar. Burayı da ben idare etmeye çalışıyorum. Kusura bakmayın, siz babamı tanıyorsunuz ama ben sizi daha önce hiç görmedim.”

“Ben Selim. Bu dükkanın sahibiyim”

Ali çekingen bir sesle konuştu:

“Affedin. Ben adınızı babamdan çok duydum. Babamla sizin rahmetli babanız yakın arkadaşmışlar. Hep sizi ve babanızı sevgiyle anlatırdı bize. Ama size gerçekten çok mahcubuz son zamanlarda.”

Selim kendisine karşı duyulan mahcubiyetin nedenini kavramasına rağmen yine de sordu:

“Neden öyle düşünüyorsun Ali?”

“Selim Bey… Farkındasınızdır, babam hastaneye yattığından beri kirayı düzgün veremiyoruz. Ben elimden geleni yapıyorum ancak dükkan da para getirmiyor bu aralar. Son iki ayın borcunu bile anamın kefen parasını bozarak ödedik”

“Ali, ben buraya bunun için gelmemiştim ki. Yakınlarda bir randevum vardı. Gelmişken Sadun Bey’e de uğrayıp bir çayını içmek istedim. Çoktandır görüşemiyorduk onunla. Ama şimdi durumunu öğrenince çok üzüldüm.”

“Buyurun oturun, çayınızı hemen söyleyeyim.” Selim’in gösterdiği samimi yaklaşım nedeni ile delikanlı oldukça rahatlamıştı.

“Başka bir zaman içerim Ali. Hem inanıyorum o zaman baban da olur, birlikte keyifle içeriz çaylarımızı. Bu arada kiranın gecikmesi mühim değil, babanın sağlığı daha önemli. Sana telefon numaramı bırakayım. Sadun Bey ile ilgili beni bilgilendirirsin, olur mu?”

Ali minnetle yanıtladı:

“Tabii bilgilendiririm. Allah sizden razı olsun Selim Bey.”

Selim dükkandan ayrıldığında morali alt üst olmuştu. Sadun Bey, babasının çok sevdiği eski bir aile dostuydu ve uzun süredir kiracılarıydı. Bu durumda kira konusunu gündeme getirmesi hiç doğru olmazdı.

İş görüşmesi Karaköy’de bulunan tanınmış ve büyük bir şirketteydi. Tahtakale’den yürüyerek şirkete gitmesi yarım saatini almıştı. Görüşme ise daha kısa sürdü. Bitirdiklerinde şirket yetkilisi kararlı bir tavırla:

“ Tamam Selim Bey. İnsan Kaynakları’nda acil bir personel ihtiyacımız var ve siz de bu iş için biçilmiş kaftansınız. İstediğimiz evrakları tamamlayın ve hafta başında gelip işe başlayın”

Selim çok sevinmişti. Bir işi vardı artık. Bir an önce eve gidip müjdeyi eşine vermek istiyordu. Ancak kirayı muhtemelen zamanında alamayacakları için, yılbaşı programı yapma hayalleri suya düşmüştü.

Eve geldiğinde önce karısına işe başlayacağının müjdesini verdi. Daha sonra ise kiracısı ile ilgili olanı biteni anlattı. Merve önce biraz hayal kırıklığı hissetti. Ama kocasının kiracısına karşı olan davranışı çok etkilemişti onu. Selim gibi altın bir kalbe sahip olanlar asla güç durumda olan insanları daha da zor duruma sokmak istemezlerdi. Merve bu kalbin içerisinde en özel yerde kendisinin de olduğunu bilmekten gurur duyarak:      

“Selim, kira konusunu açmamakla ne iyi etmişsin. Ne yapalım, biz de evde otururuz. Hem daha birlikte bitireceğimiz çok yıllar var” dedi ve sevgiyle sarıldı kocasına.

Selim en başta karısının gözlerinin içine baktığında o hayal kırıklığının izlerini görmüştü. Ancak Merve’nin bu sözlerini duyduktan ve kendisine sımsıkı sarılmasından sonra rahatladı.

“Merve, böyle düşünmen beni çok mutlu etti.” dedi ve o da aşkla sarmaladı hayat arkadaşını.      

***

Selim çalışmayı çok severdi ve boş oturmaya da hiç tahammül edemezdi. Evde çalışamadan geçirdiği günler kendisini çok bunaltmıştı. Bu nedenle başlar başlamaz yeni işine dört elle sarıldı. Çalışkanlığı ile de kısa zamanda kendisini kabul ettirdi. Gün içerisinde hiç yerinde durmuyor, götüreceği bir evrak olmasa bile tüm bölümleri dolaşıyordu.

Yine gayretle çalıştığı günlerden birinde yöneticisi kendisini yanına çağırdı:

“Selim Bey, sizinle işe başladığınızdan beri konuşma fırsatımız olmadı. Nasılsınız, memnun musunuz işten?”

“Teşekkür ederim. Hiçbir sorunum yok, gayet iyi gidiyor. Yalnız bazı günler iş olmuyor…”

Yönetici gülerek sözünü kesti Selim’in:

“Evet, biliyorum. Aynı zamanda sizin o günlerde tüm şirketi durmaksızın dolaşıp sürekli evrak olup olmadığını sorduğunuzun da farkındayım.”

Selim çabasının fark edildiğine memnun olmuştu:

“Efendim, ben boş oturmayı hiç sevmem. Bir yerde oturup kalınca duvarlar üstüme gelir de altında kalacakmış gibi olurum. Bu durumda işin bana gelmesini beklemeyeyim, işi kendim arayıp bulayım bari diye düşünürüm hep.”

“Yerden göğe kadar haklısınız Selim Bey” dedi yöneticisi ve bir sır verir gibi alçak bir sesle devam etti:

“Şimdi tam sizin seveceğiniz gibi, bol koşturmacası olan bir işimiz var. Yönetim kurulumuz tüm çalışanlarımıza yeni yıl hediyeleri verilmesini istiyor. Çocuğu olanlara da oyuncak vermeyi düşünüyoruz. Biz bir ön çalışma yaptık, yaş gruplarına göre alınacak oyuncak sayımız belli. Biraz yorulacağız ama hediyelerin dağıtılması konusunda sizi de görevlendirmek istiyorum.”

Selim bunu duyduğunda birdenbire aklına gelen düşüncenin heyecanı ile sordu:

“Çok güzel bir düşünce. Acaba oyuncakları satın alacağınız yere karar verdiniz mi?”

Kararsız bir ses tonu ile cevapladı yönetici:

“Hayır, henüz karar veremedik, bir öneriniz mi var?”

“Evet efendim, konuyu size aktarayım; siz kararınızı ondan sonra değerlendirip verin.”

***

Yılbaşı gecesinden bir gün önce Selim, boğazda bir lokantanın telefonunu çevirdi.

 “Ben biraz geç kaldım, farkındayım. Yılbaşı gecesi için aramıştım. İki kişilik müsait bir masanız var mı rezervasyon yapabileceğiniz?”

Telefondaki ses önce kararsızlık içinde olduğunu belli ederek duraksadı. Ama bu kararsızlığı fazla uzun sürmedi:

“Aslında biz yerlerimizi doldurmuştuk. Ama ben isminizi ve telefonunuzu alayım yine de. Olmayacak şey değil, belki son dakikada iptaller olur. O takdirde sizinle irtibat kurarız.”

Selim irtibat bilgilerini bıraktı ve teşekkür ederek telefonu kapattı. Bu son mekan dışında aradığı her yerden olumsuz cevap almıştı. Hatta bir tanesinde telefona çıkan kişi “bu vakitte de aranır mı yahu!” diyerek kendisiyle dalga bile geçmişti.

Ertesi gün Selim işten eve döndüğünde öğle vaktiydi. Merve kendisini kapıda neşeyle karşıladı. El ele tutuşarak salona geçtiler. Selim gördüğü manzara karşısında şaşırdı. Merve işten erken çıkmış ve sofra hazırlığını yapmıştı bile. Beyaz bir masa örtüsü masanın üzerinde bir gelinlik gibi salınıyor, noel baba motifli peçeteler ve zarifçe hizalanmış mumlar ortama sıcaklık katıyordu.  Kadehlerin, çatal bıçakların yerli yerinde durması da hemen yemeğe başlayacaklarmış izlenimi veriyordu.

Selim:

“Aşkım benim, masayı hazırlamışsın bile. Daha vakit var, ben de seninle mutfağa gireyim. Eh…elimden bir tek meze yapmak geliyor. Mezeler de benden olsun…” dediği anda telefonu çaldı. Heyecanla telefonu açtı:

“Alo, buyrun…Yoksa…”

“Selim Bey, bir masamız rezervasyonunu iptal etti. Halen talebiniz geçerli ise sizi alabiliriz bu akşam.”

Selim en başta asıl mesleğinden farklı bir işe başlamış ve istisnalar kaideyi bozmaz diye düşünmüştü. Oysa bu istisna hem hayırlı bir işe yol açmış hem de pek çok kaideyi alt üst etmişti.

“Çok teşekkür ederim, geleceğiz tabii” dedi sevinçle.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.