Gazetecilik, bir zamanlar toplumun vicdanıydı. Her sabah gazete sayfalarında yankılanan haberler, sadece bilgi değil; bir duruş, bir sorumluluk taşıyordu. Her şey gibi bu meslekte artık fevkalade dönüşüm geçiriyor
Bugün, gazetecilik artık sabah kahvesiyle okunan bir ritüel değil; parmak ucuyla kaydırılan, algoritmalarla sunulan bir akış hâline geldi.
Belirsizlik, mesleğin yeni normali oldu. Kâğıt baskının gerilemesi, reklam gelirlerinin dijitale kayması, izleyici sadakatinin çözülmesi… Tüm bunlar, gazeteciliği bir yol ayrımına getirdi. Artık “haber” sadece ne olduğu değil, nasıl sunulduğu, nasıl hissedildiğiyle de ölçülüyor.
Bu kırılma noktası, yeni medyanın doğuşunu tetikledi. Artık haberci, sadece anlatan değil; tasarlayan, etkileşim kuran, duyguyu yöneten bir figür. Sosyal medya, podcast, video içerikler…
Peki bu dönüşüm, gazeteciliği öldürüyor mu? Hayır. Ama onu dönüştürüyor. Belirsizlikten doğan bu yeni medya çağında, habercinin kalemi kadar kamerası, sesi kadar görsel dili de önem kazanıyor.
Gazetecilik artık bir meslekten çok bir refleks. Toplumu anlamak, duyguyu yakalamak, anı belgelemek…
Bunlar, yeni medyanın gazeteciye yüklediği görevler. Ve belki de en önemlisi: Bu dönüşümün içinde kaybolmadan, özünü koruyabilmek.
