Dünyanın misafirleri ancak bizler insanoğlu değiliz elbette. Sesleri masumca kısık olan tanrısal nimetler de gezegenimizde...
Hayvanların Konuşmadığı Bir Evrende Konuştuğu Her Şey
Onlar konuşmaz. En azından biz insan evladı şeklinde değil. Fakat sessizliklerinden yükselen o şekildeki anlamlar vardır ki, kelimeler pek kifaye getirmez.
Bir kuşun sabah ötüşü, bir kedinin göz teması, bir köpeğin sahibini koklayarak benimsemesi... Bunlar, dilin ötesinde bir lisandır: İlahi bir dokunuş ile vücut bulan yaratılışın şifrelerle örülmüş mevcudiyeti.
Biz insanlar sevimli hayvanlara ya eğlence unsuru ya da yarar elde eden varlıklar olarak baktık. Hayvanların da bir tür şuur ve yazışma taşıdığı aşikar. Belki de bizler onların yaratılış dilini gezegenimize tam manada ikame edemedik. Ve bundan ötürü sessiz sanıyoruz masumları ;halbuki içlerinden geçen dualar, niyetler, yönelimler âlem-i kainatta yankılanıyor olabilir.
Modern bilime gelelim, kuşların ötüşüyle mesajlaştığını, yunusların ultrasonik frekanslarla “konuştuğunu”, köpeklerin ses tonundan ruh halimizi anladığını söylüyor. Her biri kendi lisanında bir mevcudiyet beyanında bulunuyor. Ama tanrısal olan, ancak bu fizyolojik yazışma değil; bir ihtimal de onların ruhunda taşınan sessiz sadakattir, koşulsuz dünyevi sevgidir.
Hayvanlar kelime kurmaz fakat yakarma eder şeklinde bakar. Gözleriyle sitem etmezler; sükunet içinde anlar, sabırla bekler, doğayla konuşurlar. Kimbilir bizim de öğrenmemiz ihtiyaç duyulan en büyük dil budur: İçsel sesin, niyetin, ahvalin dili.
Mutlu ve İyi Günler...
