Tülay Dikmen’den Aşure Günü Yazısı: İbadet mi Gelenek mi?
Tülay Dikmen’den Aşure Günü Yazısı: İbadet mi Gelenek mi?
Tülay Dikmen, Aşure Günü’nün dînî temellerini, oruç sünnetini ve aşure tatlısına atfedilen hurafeleri değerlendiriyor: İbadet mi, gelenek mi?
Hicrî takvime göre Muharrem ayının 10. günü, halk arasında "Aşure Günü" olarak bilinir. Her yıl bu gün geldiğinde kazanlar kaynar, paylaşmanın sembolü olan aşure tatlısı hazırlanır. Ancak bu geleneğin dinî temellere dayanıp dayanmadığı konusu, her yıl yeniden tartışma konusu olur.
Yazar ve araştırmacı Tülay Dikmen , bu konuda kaleme aldığı yazısında Aşure Günü’nün anlamı, kaynağı ve bugünkü algısıyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulunuyor. Dikmen’e göre, Aşure Günü ne Kur’ân’da ne de sahih hadislerde özel bir ibadet günü olarak yer almaktadır. Aşure tatlısına yüklenen kutsiyet, malzeme sayıları, özel dualar gibi uygulamaların hiçbirinin İslam’da karşılığı bulunmamaktadır.
Dikmen, “Aşure sadece bir ritüeldir, dinin emrettiği bir ibadet değildir” diyerek şu örnekleri sıralıyor: “Aşure pişmeyen ev yanar”, “7 kişiye dağıtılırsa bereket gelir”, “Gusül abdesti alınırsa yıl boyunca hastalık gelmez” gibi inançlar tamamen hurafe niteliğindedir.
Peki neden Aşure Günü’nde oruç tutulur?
Tülay Dikmen , bu sorunun cevabını sahih hadis kaynaklarına dayandırarak açıklıyor. Peygamber Efendimiz (SAV), Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin bu günde oruç tuttuklarını öğrenmiş, bunun nedenini sormuş ve “Bugün Hz. Musa’nın kavminin Firavun’dan kurtulduğu gündür” yanıtını almıştır. Bunun üzerine “Biz Musa’ya sizden daha yakınız” buyurarak o gün oruç tutmuş, Müslümanlara da tavsiyede bulunmuştur. (Buhârî, Savm 69; Müslim, Sıyam 113)
Ancak Yahudilere benzememek adına sadece 10. gün değil, öncesi veya sonrasıyla birlikte iki ya da üç gün oruç tutulması tavsiye edilmiştir. Aşure gününde oruç tutmak sünnettir; fakat o gün pişirilen tatlının dînî bir zorunluluk ya da ibadetle ilişkisi bulunmamaktadır.
Tülay Dikmen, aşure tatlısının dînî bir dayanağının olmadığını, bunun Yahudi geleneğinde yer alan Yom Kippur gününe dayandığını belirtiyor. Bu günde hayvansal gıda tüketilmediği için bakliyat ve meyvelerden oluşan özel bir karışım hazırlandığı, zamanla bu geleneğin İslam toplumlarında da benimsenerek “aşure” adını aldığı ifade ediliyor. Osmanlı döneminde ise bu gelenek törensel bir hâl alarak bugünkü uygulamaya dönüşmüştür.
Yazar, “Tatlıyı yapmakta sakınca yok; ancak onu kutsallaştırmak, sayılara ve dualara bağlamak, yapmayanı yadırgamak işte burada yanlış başlıyor” diyerek bu tür pratiklerin zamanla bid’at ve hurafeye dönüşme tehlikesine dikkat çekiyor.
Aşure Günü aynı zamanda İslam tarihinde önemli ve acı bir olayı da içinde barındırır: Kerbelâ Hadisesi. Hz. Hüseyin’in şehit edildiği bu gün, yalnızca Şii ve Alevî mezhepleri için değil, tüm Müslümanlar için bir yas ve anma günüdür. Tülay Dikmen, bu konuda da “Hz. Hüseyin hepimiz için kıymetlidir. Onun hatırasını yaşatmak mezheplerle sınırlandırılamaz” ifadesini kullanıyor.
Sonuç olarak, Muharrem’in 10. günü oruçla geçirilebilir; bu sünnettir. Aşure tatlısı yapılabilir; bu bir gelenektir. Ancak dinî bir emir gibi algılamak, sayı ve şekil şartlarına bağlamak, kutsallık atfetmek doğru değildir.
Tülay Dikmen, yazısını şu cümleyle noktalıyor:
“Yarınki Aşure Günü’nüz mübarek olsun. Ama mübarek olması, ona kutsallık atfetmek değil; bereketli, paylaşım dolu, farkındalıkla geçen bir gün olmasını dilemektir.”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.