Yıllardır karadan ve denizden İsrail tarafından abluka altında tutulan ve sürekli İsrail tarafından aralıklı olarak bombalanan Gazze, 7 Ekim’de Hamas'ın İsrail'e saldırısıyla yeni bir durumla karşı karşıya kalmıştır. İsrail, ABD ve Batı'nın desteğiyle ve silahlarıyla, 350 kilometrekarelik bir alana sahip olan ve yaklaşık iki buçuk milyon insanın yaşadığı bu şehir, bir buçuk yılı aşkın bir süredir ağır şekilde bombalanmaktadır. En az 60 bin insanın vahşice katledildiği, 150 bine yakın insanın yaralandığı bir soykırıma tanık olunmaktadır.
Ancak 6 Gün Savaşları’nda bütün bölge ülkelerini mağlup eden İsrail, bir buçuk yılı aşkın süredir havadan ve karadan bombaladığı Gazze’yi ve Gazzelileri savunan Hamas'ı mağlup edememiş, büyük bir itibar kaybına uğramıştır. Bunu telafi etmek amacıyla savaşı yayarak Lübnan-İsrail sınırını kontrol eden Hizbullah'a saldırmıştır.
İran destekli Hizbullah ve İran, Suriye'de katil Esad rejiminin en büyük destekçileriydi. İsrail'in Hizbullah'a saldırması sonucu, Hizbullah ve İran milis güçleri zorunlu olarak Lübnan'a kaydırılmıştır. Bu esnada Türkiye ve Türkiye'nin desteklediği silahlı güçler, Suriye rejimini kolayca devirmiştir. Esad rejiminin çökmesi, PKK'nın en büyük destekçisi olan ve bunu İsrail'le koordineli olarak yapan Suriye rejiminin zayıflamasına yol açmıştır.
Esad’ın hapishanelerinden çıkan binlerce Filistinli mahkum, İran, İsrail ve Esad rejiminin ittifak içinde hareket ettiğinin kanıtıdır. Ayrıca Esad'ın cezaevlerinde tek bir İsrailli veya PKK militanının olmaması, bu ittifakın ne kadar iç içe olduğunu göstermektedir.
Suriye'nin dolaylı da olsa Türkiye'nin hakimiyetine girmesi, İsrail'in PYD bölgesine uzanan "Davut Koridoru"nun çökmesine yol açmıştır. Suriye'nin kuzeyini ABD, İsrail ve Batılı ülkelerin desteğiyle kontrol altında tutan PKK ve PYD, Esad rejimine petrol satıp aldığı parayla ABD ve Batı'dan silah alarak bir devlet oluşumuna doğru ilerliyordu. Ancak Suriye'nin Türkiye ve desteklediği güçler tarafından kontrol altına alınması, Barzani ve Irak yönetimiyle yapılan güvenlik anlaşmaları, PKK ve PYD'nin nefes borusunu kesmiş ve lojistik destek alabilecek alanları tamamen kapatmıştır.
Bu durumda PKK ve PYD, artık o bölgede varlıklarını sürdüremeyeceklerini anlamışlardır. PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan da bu durumu görmüştür. Devletimiz, bu süreci Irak, Suriye ve Türkiye'de bölge halkı nezdinde büyük karşılığı olan Abdullah Öcalan üzerinden örgütün kendini lağvetmesini sağlayarak bir takım yasal düzenlemeler ve yeni bir anayasa yaparak, bölgede kalıcı bir barış sağlamayı ve 40 yılı aşkın süredir devam eden PKK terörünü bertaraf etmeyi hedeflemektedir.
Bu süreç, hem Türkiye hem de Irak ve Suriye'deki halklar üzerindeki kardeşlik hukukunu yeniden inşa etmek için bölgenin tamamını kapsayan yeni bir yola girilmesini sağlamıştır. Bu durum, gerek ülkemiz gerek bölge için büyük bir kazanımdır. Bu süreci provoke etmek isteyenler mutlaka olacaktır, ancak bu girişimlere taviz vermeden; Türk, Kürt ve Arap tek bir vücut olarak birliğimizi ve beraberliğimizi koruyarak devletimizin yanında durmalıyız.
Okuyucularımıza saygılar sunarım