,, ,
Hakan Dikmen
Köşe Yazarı
Hakan Dikmen
 

Namus edebiyatının dizeleri…

Gökyüzünün yağmur bulutları tarafından istila edilmesi ve yeryüzünün karanlık bir ortamda kalması kimilerine göre çok can sıkıcı bir durum olarak düşünülebilir. Planlar bozulmuş, hesaplar alt üst olmuş ve hatta büyük bir şevk ile atılan günün her adımı, yön değiştirerek isyan derecesine bile geçmiş olabilir. Çünkü kıt beynimizde, o saatlerde yaşanacak birkaç dakikalık veya birkaç saatlik hevesimizin senaryosunun kurgusundan başka bir şey dolaşmaz da o yüzden. Nefsimizden bize emir olarak gelenden başkası vücudumuzda dolaşmaz, işte o yüzden. Hayatta var olan hemen her şey, bizim kıt olarak var olan ve hatta çoğu yerde maalesef tam olarak çalışmayan aklımız için var edilmiştir. Ve hayatta var olan her şey, biz var olduğumuz için yaratılmıştır. Kasalar dolusu paraları biz kazanmışızdır. Bankalarda yatan rakamların hepsi ama hepsi sadece ve sadece bize aittir, arada az biraz yine kendi nefsi arzularımızın egosunun tatmininde kullanılabilir ama daha fazlasını bir şeyler olarak yerine koyulması şartıyla.  Emlak olabilir, arsa olabilir, arazi olabilir.  Hatta başka şeyler de olabilir. Çünkü bizim nefsimiz özel olarak yaratıldığı için “yok” denilen şeylerin manası bize işlemez. O yörenin hüküm kadrosunun içerisinde gizli olarak bulunuruz ama işlerimiz aşikârdır. Kimden ne korkumuz olabilir ki? Kimi zaman bir grubun temsilcisiyiz, kimi zaman kendi kendimizin efendisi… Ha bu arada “biz” kim miyiz?  Biz, insanların arasında onlara hizmet etmek için görünüp ve hatta hizmet ederken görünüp, onları soyanların başında geleniz.  Onlara; gösteriş olarak yardım etmek için çırpınırken, ellerinden tuttuğumuz hissini yaşatırken, kullananız. Yanlarında görünmemize rağmen, çok ama çok uzaklarında olanız. İnsanlığın bütün köşe başlarını tutanlarız. Kimimiz bir meclis ortamında, kimimiz her hangi bir toplantı salonunda veya kimimiz ise önde gelenlerin ta yanında veya tam başındayız. Ancak insanların tam yanı başında, onların çok uzağındayız. Biz insanların içinde insan suretinde olanlarız. “Biz” kim miyiz? Biz, gökyüzünün yağmur bulutlarıyla kapkaranlık olmasının sonrasının yağmur olduğunu bilip; inkâr edenleriz işte.  Önce kendi güneşimizin görülmesi lazım gelir ki, etrafımızda olanlar bize muhtaç olsunlar.  Hoşumuza gidiyor işte böyle yanı başımızda bulunanların el pençe divan durması. Ve hoşumuza gidiyor insanların ağlarken bize el uzatması.   Onlara uzaklardan bakmak, hatta yukarılardan bakmak ve hatta aşağılayarak konuşmak…   Çünkü o yağmurun kendisinin bereket olduğunu ve sonrasında doğacak güneşin varlığının tüm insanlara her şeyi aleni olarak hatırlatacağı korkusu yaşar hep içimizde. O yüzdendir gayretimiz. Geçenlerde bir sosyal medya yorumunda okumuştum; tırnak, vücut ile birlikte olduğu zaman temizdir ama kesildiği andan itibaren necis olur diye. “Kan” da öyledir aslında. Vücutta, damarlarda ama iyi ama kötü bir şekilde dolaştığı zaman temizdir. Ancak bir damla olarak dahi damar dışına çıktığında necis olur, muş… İşte az önce saymaya çalıştığımız “biz” ise yeryüzünde insanlarla beraber yaşayıp onlardan ayrı olduklarını yani necis olduklarını saklamaya çalışanlardı…  Evet, hemen her an yanı başımızdalar ancak; vücuttan dışarı bir kere çıktıkları için necislikleri tamamlanmış olan bu güruhun üzerine yapılması gereken tek şeyin “sifonun çekilmesi” olduğu gerçeğini bu insanlara anlatmaktır amacımız. Karun’u bilmeyeniniz yoktur…   Umarım uğradığı sonu da bilirsiniz! Ha; bu arada  Siz hiç namus edebiyatı yapan namussuz gördünüz mü? Ben gördüm. Aslında hepimiz gördük ama bazılarımız görüp görmemezlikten gelme hastalığına tutulduğumuz için bazı şeyleri tam olarak idrak edebilme kabiliyetimizi tam olarak kullanamıyoruz. İşlediği her türlü pisliğin ardından, o pisliği kapatmak için dörtlük içinde kelime oyunu oynayanların ta kendisidir. Ramazan günü böyle bir örnek verilir mi bilmem ama gece yarısı sokakta müşteri bekleyen birisinin şart koşması misali… Gerçi söylediklerini kendisi de anlamaz ya neyse. Dağılır birazdan yeryüzünü kaplayan kara bulutlar ve çıkar ortaya insanlığın gerçek güneşi… Dökülür bir gün ortaya bütün çıplaklığıyla gerçekler.   İnsanlar işte o zaman belki farkına varırlar kendilerinden olmayan bu “biz”lerin… Gazeteci /Yazar Hakan Dikmen
Ekleme Tarihi: 09 Nisan 2024 - Salı

Namus edebiyatının dizeleri…

Gökyüzünün yağmur bulutları tarafından istila edilmesi ve yeryüzünün karanlık bir ortamda kalması kimilerine göre çok can sıkıcı bir durum olarak düşünülebilir. Planlar bozulmuş, hesaplar alt üst olmuş ve hatta büyük bir şevk ile atılan günün her adımı, yön değiştirerek isyan derecesine bile geçmiş olabilir.
Çünkü kıt beynimizde, o saatlerde yaşanacak birkaç dakikalık veya birkaç saatlik hevesimizin senaryosunun kurgusundan başka bir şey dolaşmaz da o yüzden.
Nefsimizden bize emir olarak gelenden başkası vücudumuzda dolaşmaz, işte o yüzden.
Hayatta var olan hemen her şey, bizim kıt olarak var olan ve hatta çoğu yerde maalesef tam olarak çalışmayan aklımız için var edilmiştir. Ve hayatta var olan her şey, biz var olduğumuz için yaratılmıştır.
Kasalar dolusu paraları biz kazanmışızdır. Bankalarda yatan rakamların hepsi ama hepsi sadece ve sadece bize aittir, arada az biraz yine kendi nefsi arzularımızın egosunun tatmininde kullanılabilir ama daha fazlasını bir şeyler olarak yerine koyulması şartıyla. 
Emlak olabilir, arsa olabilir, arazi olabilir. 
Hatta başka şeyler de olabilir.
Çünkü bizim nefsimiz özel olarak yaratıldığı için “yok” denilen şeylerin manası bize işlemez.
O yörenin hüküm kadrosunun içerisinde gizli olarak bulunuruz ama işlerimiz aşikârdır. Kimden ne korkumuz olabilir ki? Kimi zaman bir grubun temsilcisiyiz, kimi zaman kendi kendimizin efendisi…
Ha bu arada “biz” kim miyiz? 
Biz, insanların arasında onlara hizmet etmek için görünüp ve hatta hizmet ederken görünüp, onları soyanların başında geleniz. 
Onlara; gösteriş olarak yardım etmek için çırpınırken, ellerinden tuttuğumuz hissini yaşatırken, kullananız.
Yanlarında görünmemize rağmen, çok ama çok uzaklarında olanız.
İnsanlığın bütün köşe başlarını tutanlarız.
Kimimiz bir meclis ortamında, kimimiz her hangi bir toplantı salonunda veya kimimiz ise önde gelenlerin ta yanında veya tam başındayız. Ancak insanların tam yanı başında, onların çok uzağındayız. Biz insanların içinde insan suretinde olanlarız.
“Biz” kim miyiz?
Biz, gökyüzünün yağmur bulutlarıyla kapkaranlık olmasının sonrasının yağmur olduğunu bilip; inkâr edenleriz işte. 
Önce kendi güneşimizin görülmesi lazım gelir ki, etrafımızda olanlar bize muhtaç olsunlar.  Hoşumuza gidiyor işte böyle yanı başımızda bulunanların el pençe divan durması. Ve hoşumuza gidiyor insanların ağlarken bize el uzatması.   Onlara uzaklardan bakmak, hatta yukarılardan bakmak ve hatta aşağılayarak konuşmak…  
Çünkü o yağmurun kendisinin bereket olduğunu ve sonrasında doğacak güneşin varlığının tüm insanlara her şeyi aleni olarak hatırlatacağı korkusu yaşar hep içimizde.
O yüzdendir gayretimiz.
Geçenlerde bir sosyal medya yorumunda okumuştum; tırnak, vücut ile birlikte olduğu zaman temizdir ama kesildiği andan itibaren necis olur diye. “Kan” da öyledir aslında. Vücutta, damarlarda ama iyi ama kötü bir şekilde dolaştığı zaman temizdir. Ancak bir damla olarak dahi damar dışına çıktığında necis olur, muş…
İşte az önce saymaya çalıştığımız “biz” ise yeryüzünde insanlarla beraber yaşayıp onlardan ayrı olduklarını yani necis olduklarını saklamaya çalışanlardı… 
Evet, hemen her an yanı başımızdalar ancak; vücuttan dışarı bir kere çıktıkları için necislikleri tamamlanmış olan bu güruhun üzerine yapılması gereken tek şeyin “sifonun çekilmesi” olduğu gerçeğini bu insanlara anlatmaktır amacımız.
Karun’u bilmeyeniniz yoktur…  
Umarım uğradığı sonu da bilirsiniz!
Ha; bu arada 
Siz hiç namus edebiyatı yapan namussuz gördünüz mü?
Ben gördüm.
Aslında hepimiz gördük ama bazılarımız görüp görmemezlikten gelme hastalığına tutulduğumuz için bazı şeyleri tam olarak idrak edebilme kabiliyetimizi tam olarak kullanamıyoruz.
İşlediği her türlü pisliğin ardından, o pisliği kapatmak için dörtlük içinde kelime oyunu oynayanların ta kendisidir. Ramazan günü böyle bir örnek verilir mi bilmem ama gece yarısı sokakta müşteri bekleyen birisinin şart koşması misali…
Gerçi söylediklerini kendisi de anlamaz ya neyse.
Dağılır birazdan yeryüzünü kaplayan kara bulutlar ve çıkar ortaya insanlığın gerçek güneşi…
Dökülür bir gün ortaya bütün çıplaklığıyla gerçekler.  
İnsanlar işte o zaman belki farkına varırlar kendilerinden olmayan bu “biz”lerin…
Gazeteci /Yazar
Hakan Dikmen

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.