,, ,
Hakan Dikmen
Köşe Yazarı
Hakan Dikmen
 

Eski Erzurum ve bu çocuklar kimin?

Çok hızlı büyüyen ve büyüdükçe de gelişen ve geliştikçe de farklılaşan bir şehrin içerisindeyiz. Kimileri eski Erzurum’u ön plana çıkarıp özlemlerini dile getirse de yenisinden keyif almanın yollarını bulmak için çaba gösterenine henüz rastlayamadım. Hepimiz bir kabuk içerisinde yaşamaktayız. Akrabalık ilişkisi yok, arkadaşlık desek hak getire, dostluklar pazarlarda satılır olmuş vesselam…  Pandemiyi suçladık durduk hep…  O yaptı diye de, ne kadar kötü kabahatimiz var ise üzerine attık.  Biz ise sütten çıkmış ak kaşık… Eski Erzurum belki de kabahatlerimizle yaşadığımız için ve zaten sayısı az olan kimseler yadırgamadığı için bize çok güzel geliyordu. Yeni Erzurum ise kalabalıklaştıkça, farklılaşıyor ve bu farklılıklar içerisinde değişik sesler çıkıyordu.  Bizde o değişik sesler içerisinde yabancılaşıyor, kendi topraklarımızda garipleşiyorduk, kayboluyorduk… Çoğu yerde bizi manalı gözlerle süzüp “Göçmen Suriyeli” mantığıyla bakmaları da bu yüzden olsa gerek…” Ve anlaşılan o ki, bizi ürküten de bu durum. Artık sokakta istediğimiz gibi tüküremediğimiz için, konuştuğumuz her üç kelimeden ikisini küfürlü kullanamadığımız için, yaşı 10 ların altına düşmüş olan sigara içici çocuklarımıza bilhassa kızlarımıza bir şey diyemediğimiz için, otobüste büyüklerini “ti” ye bile almayan ve hatta hiç ama hiç umursamayan yeni neslimizi beğenmediğimiz için, bekâret, namus ve ahlak kavramlarına sadece maddi açıdan yaklaşım sergilediğimiz için, trafikte “ben”lik duygusunu ön plana çıkararak başkalarını yok hükmünde saydığımız için, haklının hakkını inkâr ettiğimiz için, iş yaptırdığımız insanların emeklerini yok saydığımız için, yapılan her hangi bir çalışmanın bize ne menfaat sağladığını ilk etapta düşündüğümüz için, oturduğumuz apartmanlarda alt ve üst komşularımızın bizim için yaratılmış birer konu mankeni olarak gördüğümüz içindir aslında korkularımız.  Belki de o yüzdendi o eski Erzurum’un güzelliği. Ramazanların hoşnutluğu, bayramların yaşanabilirliği, düğünlerin sevinci, cenazelerin acısının paylaşımı, her hangi bir işin ucundan tutmak gibi insanlığımızı depreştiren hal ve hareketler. Mahalle baskısı o yüzden çok güzeldi ve bütün bu iyi hal ve hareketleri yaptıran da bu mahalle baskısıydı… Yoksa ramazan günü evinde kahvaltı yapıp, sokak aralarında sırf oruç tutmamış diye insanlara dayak atanlar ne eski Erzurum’un bir parçasıydı, ne de eski Erzurum’a ait bir özlemin kendisiydi. Onlar sadece içimizde yaşayan ve asla Erzurum’lu olamamış, olmayan ve hatta bu şehrin adını bir yerlere kötü göstermeye çalışan asalaklardan ve güdümlü projelerden başkaları değildi.  Kültür başlı başına bir yaşam biçimidir. Aldığın nefesle alâkalı, içtiğin suyla alâkalı, okuduğun kitapla alâkalı ve hatta hatta sofrada yediğin yemek tarzıyla alâkalı bir durumdur… Konuşurken kelimelerinle belli olan bir durumdur. Yolda yürürken attığın adımlardan belli olan bir durumdur… O yüzden “ah ahh nerede o eski Erzurum” diyenlerimizin büyük bir çoğunluğunun geçmişinde inanın sıkıntı vardır. Eski Erzurum’da bir şey olan veya olduğunu zannedenlerin, yeni Erzurum’da hiçbir şey oldukları anlaşıldığından seslerinin çıkmamasındandır eskiye olan özlem… Birilerimiz hemen itiraz ederek; yanılıyorsun, senin yazdığın veya düşündüğün gibi değil, der gibiler duyuyorum…  İyi o zaman şimdi bizimle beraber yaşamaya mecbur olan ama bizi beğenmeyen ve hatta umursamayan bu gençlik nereden geldi uzaydan mı?  Senin, benim çocuğumuz değil mi? Madem eski Erzurum o kadar çok güzeldi? O kadar özleniyordu sen neden çocuğunu yetiştirirken o kültürle yetiştirmedin?  Yok, ben yetiştirdim. Benim çocuğum tam da istediğim gibi büyüdü diyorsanız, o zaman; bu sokaklarda, caddelerde, AVM lerde, adım başı rastladığımız ve bizi hiç zerre kadar umursamayan ve saygı göstermeyenler kim?  Bu devleti beğenmeyenler, bu halkı beğenmeyenler, bayrağına saygı göstermeyen ve dinini yaşamayanlar kim? Eğitim camiasında, diyanet camiasında suskunluk ve bozgunluk olduğu müddetçe. Bu kurumlarımız kendi menfaatlerini ön plana çıkardığı müddetçe, sözde sanal ve sosyal medya denilen ve hemen her ferdin elinde bulunan, bilinçli yayın yapan ve beyin yıkama aracı olarak kullanılan ve bu durumun bilinmesine rağmen her hangi bir müdahale dahi yapılamayan, birçoğunun da kanunlarla korunması sağlanan bilinçli yozlaştırma ve kültür kıyımı faaliyetlerine seyirci kaldığımız sürece, biz dünkü Erzurum’u ve hatta bu sabah ki Erzurum’u da arayacağız haberiniz olsun.     İşin kolayına kaçıp, “ah ahhh nerede o eski Erzurum” diye serzenişte bulunduğumuz vakit hiç te samimi olmadığımız ortaya çıkar bilesiniz. Gazeteci /Yazar Hakan Dikmen
Ekleme Tarihi: 26 Mart 2024 - Salı

Eski Erzurum ve bu çocuklar kimin?

Çok hızlı büyüyen ve büyüdükçe de gelişen ve geliştikçe de farklılaşan bir şehrin içerisindeyiz. Kimileri eski Erzurum’u ön plana çıkarıp özlemlerini dile getirse de yenisinden keyif almanın yollarını bulmak için çaba gösterenine henüz rastlayamadım.
Hepimiz bir kabuk içerisinde yaşamaktayız. Akrabalık ilişkisi yok, arkadaşlık desek hak getire, dostluklar pazarlarda satılır olmuş vesselam… 
Pandemiyi suçladık durduk hep… 
O yaptı diye de, ne kadar kötü kabahatimiz var ise üzerine attık. 
Biz ise sütten çıkmış ak kaşık…
Eski Erzurum belki de kabahatlerimizle yaşadığımız için ve zaten sayısı az olan kimseler yadırgamadığı için bize çok güzel geliyordu. Yeni Erzurum ise kalabalıklaştıkça, farklılaşıyor ve bu farklılıklar içerisinde değişik sesler çıkıyordu. 
Bizde o değişik sesler içerisinde yabancılaşıyor, kendi topraklarımızda garipleşiyorduk, kayboluyorduk…
Çoğu yerde bizi manalı gözlerle süzüp “Göçmen Suriyeli” mantığıyla bakmaları da bu yüzden olsa gerek…”
Ve anlaşılan o ki, bizi ürküten de bu durum.
Artık sokakta istediğimiz gibi tüküremediğimiz için, konuştuğumuz her üç kelimeden ikisini küfürlü kullanamadığımız için, yaşı 10 ların altına düşmüş olan sigara içici çocuklarımıza bilhassa kızlarımıza bir şey diyemediğimiz için, otobüste büyüklerini “ti” ye bile almayan ve hatta hiç ama hiç umursamayan yeni neslimizi beğenmediğimiz için, bekâret, namus ve ahlak kavramlarına sadece maddi açıdan yaklaşım sergilediğimiz için, trafikte “ben”lik duygusunu ön plana çıkararak başkalarını yok hükmünde saydığımız için, haklının hakkını inkâr ettiğimiz için, iş yaptırdığımız insanların emeklerini yok saydığımız için, yapılan her hangi bir çalışmanın bize ne menfaat sağladığını ilk etapta düşündüğümüz için, oturduğumuz apartmanlarda alt ve üst komşularımızın bizim için yaratılmış birer konu mankeni olarak gördüğümüz içindir aslında korkularımız. 
Belki de o yüzdendi o eski Erzurum’un güzelliği.
Ramazanların hoşnutluğu, bayramların yaşanabilirliği, düğünlerin sevinci, cenazelerin acısının paylaşımı, her hangi bir işin ucundan tutmak gibi insanlığımızı depreştiren hal ve hareketler. Mahalle baskısı o yüzden çok güzeldi ve bütün bu iyi hal ve hareketleri yaptıran da bu mahalle baskısıydı…
Yoksa ramazan günü evinde kahvaltı yapıp, sokak aralarında sırf oruç tutmamış diye insanlara dayak atanlar ne eski Erzurum’un bir parçasıydı, ne de eski Erzurum’a ait bir özlemin kendisiydi. Onlar sadece içimizde yaşayan ve asla Erzurum’lu olamamış, olmayan ve hatta bu şehrin adını bir yerlere kötü göstermeye çalışan asalaklardan ve güdümlü projelerden başkaları değildi. 
Kültür başlı başına bir yaşam biçimidir. Aldığın nefesle alâkalı, içtiğin suyla alâkalı, okuduğun kitapla alâkalı ve hatta hatta sofrada yediğin yemek tarzıyla alâkalı bir durumdur… Konuşurken kelimelerinle belli olan bir durumdur. Yolda yürürken attığın adımlardan belli olan bir durumdur…
O yüzden “ah ahh nerede o eski Erzurum” diyenlerimizin büyük bir çoğunluğunun geçmişinde inanın sıkıntı vardır. Eski Erzurum’da bir şey olan veya olduğunu zannedenlerin, yeni Erzurum’da hiçbir şey oldukları anlaşıldığından seslerinin çıkmamasındandır eskiye olan özlem…
Birilerimiz hemen itiraz ederek; yanılıyorsun, senin yazdığın veya düşündüğün gibi değil, der gibiler duyuyorum… 
İyi o zaman şimdi bizimle beraber yaşamaya mecbur olan ama bizi beğenmeyen ve hatta umursamayan bu gençlik nereden geldi uzaydan mı? 
Senin, benim çocuğumuz değil mi?
Madem eski Erzurum o kadar çok güzeldi? O kadar özleniyordu sen neden çocuğunu yetiştirirken o kültürle yetiştirmedin? 
Yok, ben yetiştirdim. Benim çocuğum tam da istediğim gibi büyüdü diyorsanız, o zaman; bu sokaklarda, caddelerde, AVM lerde, adım başı rastladığımız ve bizi hiç zerre kadar umursamayan ve saygı göstermeyenler kim? 
Bu devleti beğenmeyenler, bu halkı beğenmeyenler, bayrağına saygı göstermeyen ve dinini yaşamayanlar kim?
Eğitim camiasında, diyanet camiasında suskunluk ve bozgunluk olduğu müddetçe. Bu kurumlarımız kendi menfaatlerini ön plana çıkardığı müddetçe, sözde sanal ve sosyal medya denilen ve hemen her ferdin elinde bulunan, bilinçli yayın yapan ve beyin yıkama aracı olarak kullanılan ve bu durumun bilinmesine rağmen her hangi bir müdahale dahi yapılamayan, birçoğunun da kanunlarla korunması sağlanan bilinçli yozlaştırma ve kültür kıyımı faaliyetlerine seyirci kaldığımız sürece, biz dünkü Erzurum’u ve hatta bu sabah ki Erzurum’u da arayacağız haberiniz olsun.   
 İşin kolayına kaçıp, “ah ahhh nerede o eski Erzurum” diye serzenişte bulunduğumuz vakit hiç te samimi olmadığımız ortaya çıkar bilesiniz.

Gazeteci /Yazar Hakan Dikmen

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.