,, ,
Baybora Kök
Köşe Yazarı
Baybora Kök
 

Marshall-Lerner Koşulu ve İhracat Fiyat Esnekliği

Enflasyon, devalüasyon, pandemi, ekonomik kriz, deprem gibi hususlar etrafında çerçevelenmiş bir ekonomik durumla karşı karşıyayız. Bu çerçeveden çıkıp normalleşmenin yol haritalarını farklı kompozisyonlarla ve formüllerle daha önce ele aldık. Ancak anlık bir çözüm bulunamadığı fazlasıyla ortada olan bir gerçek. Artık ülkemizde bir ticaret kültürü haline gelen ihracatı katma değerli bir hale getirmenin zorunluluğu üzerine konuşmamız gerektiği kanısındayım. Öncelikle hepimizin bildiği bir gerçeği yeniden hatırlatmak istiyorum. Türkiye, ithalatının büyük bir kısmı enerjiden ve daha sonra sırasıyla hammadde, aramalı ve yatırım mallarından oluşan bir ülke. Buna karşılık ihracatımızda aynı düzeyde katma değeri yüksek mallar maalesef dış ticaretimize konu olamıyor. Bu nedenle dış ticaret açığı süreklilik kazanmış durumda. Bu durumu konu alan Marshall-Lerner Koşulu, ihraç mallarının yurtdışı talep esnekliği ile ithal mallarının yurtiçi talep esnekliğinin toplamının 1’den büyük olması koşulu sağlanması yönünde tezi ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda devalüasyon ve enflasyon ilişkisini de ele almakta fayda var. Devalüasyonun başarısı, ihraç mallarının arz esnekliğinin yüksek olmasına da bağlıdır. Devalüasyonun başarısı açısından bir diğer önemli konu da, devalüasyon sonrasında ithal edilen hammadde, ara malı ve yatırım mallarının fiyatlarında meydana gelecek olan artışların ekonomide maliyet enflasyonuna yol açmasının önlenmesi zorunluluğudur. (Kaynak: Türkiye’nin Marshall-Lerner Koşuluna İlişkin Parçalı Eşbütünleşme Analizi -Yrd. Doç. Dr. C. Erdem HEPAKTAN) Konuyu daha basit bir dille ifade edecek olursak, ithalatı zorunlu olan ancak ihracatta rekabete konu olan malların dış ticarette fazla vermesi hayli zorlu bir durum. Konuyu daha net anlatmak açısından plastik ambalaj malzemeleri sektöründen bir örnek vermek gerekirse, petrokimya ürünlerini mecburen ithal ederek işleyen bir ülke ortaya çıkan ürünlerde (streç film, shrink, torba, naylon vb.) fiyat açısından rekabetçi olmakta hayli zorlanmaktadır. Bu tarz ürünlerin katma değerlerinin düşük olması durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Bir de enflasyonun da etkisiyle üretim maliyetleri fazlasıyla arttığından uluslararası fiyat rekabetinde büyük ölçüde zorluk yaşanmaktadır. Tabi devalüasyon ve enflasyon ilişkisi de dış ticaretimize doğrudan etki eden ekonomik hamlelerin başında gelmektedir. Enflasyonist bir ortamda paramızın devalüe edilmesi ihracatta rekabetçi olmayı neredeyse imkansız kılmakta. Kısa vadede döviz kurlarının artması ihracat gelirlerinde bir artış oluşturduysa da enflasyon sebebiyle artan maliyetler karşısında bu hamle önemini yitirmektedir. Nitekim konuyu ihracatın önemine vurgu yaparak bitirmek isterim. Mart ayında 23,6 milyar dolar ihracat ile tüm zamanların aylık ihracat rekorunu kırmayı başardık. Ancak buna karşılık 32 milyar dolar ithalat ile dış ticaret açığımızı 8,4 milyar dolara taşımış olduk. Sadece bu rakamlar bile yukarıda bahsettiğimiz teknik konuların özeti olarak ele alınabilir. Otomotiv, savunma sanayi gibi önemli sanayilerde ilerleme kaydetsek dahi dış ticaretimizin fazla vermesi hedefinden oldukça uzağız. 2022 yılında gerçekleşen 620 milyar dolarlık dış ticaret hacmimizin 365 milyar dolarını ithalat oluşturmaktadır. Hedefleri daha yukarı taşıyarak özellikle ehil olduğumuz sanayi dallarının ihracatına önem vermeliyiz. Son olarak dış ticaret açığını kapatmak, ihracatımızın katma değerini artırmak uzun vadeli hedeflerimizin en üst noktasına yerleşmelidir.  
Ekleme Tarihi: 05 Nisan 2023 - Çarşamba

Marshall-Lerner Koşulu ve İhracat Fiyat Esnekliği

Enflasyon, devalüasyon, pandemi, ekonomik kriz, deprem gibi hususlar etrafında çerçevelenmiş bir ekonomik durumla karşı karşıyayız. Bu çerçeveden çıkıp normalleşmenin yol haritalarını farklı kompozisyonlarla ve formüllerle daha önce ele aldık. Ancak anlık bir çözüm bulunamadığı fazlasıyla ortada olan bir gerçek. Artık ülkemizde bir ticaret kültürü haline gelen ihracatı katma değerli bir hale getirmenin zorunluluğu üzerine konuşmamız gerektiği kanısındayım.

Öncelikle hepimizin bildiği bir gerçeği yeniden hatırlatmak istiyorum. Türkiye, ithalatının büyük bir kısmı enerjiden ve daha sonra sırasıyla hammadde, aramalı ve yatırım mallarından oluşan bir ülke. Buna karşılık ihracatımızda aynı düzeyde katma değeri yüksek mallar maalesef dış ticaretimize konu olamıyor. Bu nedenle dış ticaret açığı süreklilik kazanmış durumda. Bu durumu konu alan Marshall-Lerner Koşulu, ihraç mallarının yurtdışı talep esnekliği ile ithal mallarının yurtiçi talep esnekliğinin toplamının 1’den büyük olması koşulu sağlanması yönünde tezi ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda devalüasyon ve enflasyon ilişkisini de ele almakta fayda var. Devalüasyonun başarısı, ihraç mallarının arz esnekliğinin yüksek olmasına da bağlıdır. Devalüasyonun başarısı açısından bir diğer önemli konu da, devalüasyon sonrasında ithal edilen hammadde, ara malı ve yatırım mallarının fiyatlarında meydana gelecek olan artışların ekonomide maliyet enflasyonuna yol açmasının önlenmesi zorunluluğudur. (Kaynak: Türkiye’nin Marshall-Lerner Koşuluna İlişkin Parçalı Eşbütünleşme Analizi -Yrd. Doç. Dr. C. Erdem HEPAKTAN)

Konuyu daha basit bir dille ifade edecek olursak, ithalatı zorunlu olan ancak ihracatta rekabete konu olan malların dış ticarette fazla vermesi hayli zorlu bir durum. Konuyu daha net anlatmak açısından plastik ambalaj malzemeleri sektöründen bir örnek vermek gerekirse, petrokimya ürünlerini mecburen ithal ederek işleyen bir ülke ortaya çıkan ürünlerde (streç film, shrink, torba, naylon vb.) fiyat açısından rekabetçi olmakta hayli zorlanmaktadır. Bu tarz ürünlerin katma değerlerinin düşük olması durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Bir de enflasyonun da etkisiyle üretim maliyetleri fazlasıyla arttığından uluslararası fiyat rekabetinde büyük ölçüde zorluk yaşanmaktadır.

Tabi devalüasyon ve enflasyon ilişkisi de dış ticaretimize doğrudan etki eden ekonomik hamlelerin başında gelmektedir. Enflasyonist bir ortamda paramızın devalüe edilmesi ihracatta rekabetçi olmayı neredeyse imkansız kılmakta. Kısa vadede döviz kurlarının artması ihracat gelirlerinde bir artış oluşturduysa da enflasyon sebebiyle artan maliyetler karşısında bu hamle önemini yitirmektedir.

Nitekim konuyu ihracatın önemine vurgu yaparak bitirmek isterim. Mart ayında 23,6 milyar dolar ihracat ile tüm zamanların aylık ihracat rekorunu kırmayı başardık. Ancak buna karşılık 32 milyar dolar ithalat ile dış ticaret açığımızı 8,4 milyar dolara taşımış olduk. Sadece bu rakamlar bile yukarıda bahsettiğimiz teknik konuların özeti olarak ele alınabilir. Otomotiv, savunma sanayi gibi önemli sanayilerde ilerleme kaydetsek dahi dış ticaretimizin fazla vermesi hedefinden oldukça uzağız. 2022 yılında gerçekleşen 620 milyar dolarlık dış ticaret hacmimizin 365 milyar dolarını ithalat oluşturmaktadır. Hedefleri daha yukarı taşıyarak özellikle ehil olduğumuz sanayi dallarının ihracatına önem vermeliyiz. Son olarak dış ticaret açığını kapatmak, ihracatımızın katma değerini artırmak uzun vadeli hedeflerimizin en üst noktasına yerleşmelidir.  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.