,, ,
Baybora Kök
Köşe Yazarı
Baybora Kök
 

Dünden Bugüne Ekonomik Duruş

Bugün ki yazımız güncel durumu kapsamakla birlikte ülke ekonomisine daha kapsamlı bir bakışı içerecek. O halde başlayalım. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ülkenin temel sorunlarının başında ekonomi geliyordu. Siyasi bağımsızlığın elde edilmesi için öncelikle ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi önemli bir husustu. Ekonomimiz temel olarak tarıma bağlı olduğundan cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli gelir kaynağımız tarım olarak gözüküyordu. Öyle ki gayri safi milli hasılamızda tarımın payı %40 iken sanayi sadece %13’lük bir dilimdeydi. 2000’li yılların başında bu durumun önemli bir düzeyde değişiklik göstermiş oldu. Tarımın payı %15’lere gerilerken sanayi gelirimiz %32’ye kadar yükselmişti. Ekonomik modelleri kronolojik bir sıraya alacak olursak; “• Liberal milli ekonomi dönemi: 1923- 1933 • Devlet önderliğinde kalkınma döne mi: 1933-1950 • Liberal ekonomi deneme dönemi: 1950-1960 • Planlı Ekonomi döne mi: 1960-1980 • Küresel ekonomiyle bütünleşme dönemi: 1980 sonrası” olarak sıralayabiliriz. 1980 sonrası bizim için en önemli dönem olarak adlandırılabilir. Serbest piyasa ekonomisinin benimsendiği yıllardan günümüze kadar olan bölüm bir hayli önem arz etmektedir. İhracatın artırılması, sanayi yatırımlarına önem verilmesi ve uluslararası pazarda yer edinmek gibi önemli adımlar bu dönem sonrasında hız kazanmıştır. “1980 krizi sonrasında köklü bir strateji değişikliğine gidilmiştir. Yeni ekonomi stratejisi serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde dünya ile bütünleşmek olarak tanımlanmıştır.” Bu dönemde dahi Türkiye, Dünya ile bütünleşme sürecine girmiş ve ihracatını artırmış olsa da enflasyon ile mücadelesi çetin bir şekilde devam etmekteydi. Hal böyleyken 1988 sonrasında enflasyonla mücadeleye öncelik verilmesi planlanmıştır. 1990 sonrasında atılan iki önemli adım olarak GATT ve Gümrük Birliği anlaşmalarını belirtmemiz gerekmektedir. Bir yandan enflasyon önleyici adımlar atılıp tedbirler alınırken bir yandan da AB ile ilişkilerin başlaması önemli bir dönüm noktasıdır. Ekonomik anlamda atılan adımları belirtirken yapılan sistematik bazı hatalar da vardı elbette. Türkiye, IMF'nin de teşvikiyle, enflasyonla mücadelede kur çapasına dayanan modeller kullanmıştır. Kur çapasına dayalı modeller TL'nin aşırı değerlenmesine neden olmuş ve ekonomimize taşıyamayacağı yükler bindirmiştir. Bir yandan, Türkiye yurda gelen sıcak paraya yüzde 40'lara varan faizler ödemiş, bir yandan da, döviz ucuzladığından, TL pahalılaştığından, ihracat azalmış, ithalat ve dış ticaret açıkları artmıştır. Tabi bu sorunlar dönemsel gibi gözükse de Türkiye uzun vadede ciddi zararlar görmüş ve istikrarlı bir ekonomik program seyredememiştir. Yaşanan tüm küresel ekonomik krizlerden fazlasıyla etkilenmiş ve milli gelirde makas günden güne artmıştır. Özellikle 2001 krizi hem ekonomik bir çöküşe hem de politik sıkıntılara yol açmış ve halk bu durumdan fazlasıyla etkilenmiştir. Küreselleşen dünyada Türkiye'nin en önemli başarısı dış ticaret hacmini arttırabilmesidir. Ancak, Türkiye burada da önemli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 1989'dan bu yana Türkiye'nin dış ticaret açıkları hızla artmaktadır. Bu artışın arkasında hatalı dış ticaret politikaları yatmaktadır. Türkiye ihracatında Avrupa Topluluğu'na bağımlı hale gelmiş, güney, kuzey ve doğu komşularıyla dış ticaretini ihmal etmiştir. Kısa bir özetten sonra günümüze gelecek olursak. Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar kronikleşmiş ekonomik sorunlarımızın söz konusu olduğu aşikardır. Başta enflasyon ve dış ticaret açığını ele alacak olursak ilk çözülmesi gereken noktalar olarak bu iki maddeyi sıralayabiliriz. Ekonomik anlamda büyümemiz hızla devam ederken elimizin altındaki sorunları göz ardı etmeden doğru ekonomik politikaların planlanması gerekmektedir. Bugün, özellikle covid pandemisi sonrasında yepyeni bir dünya düzeninin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Teknoloji odaklı büyümenin hız kesmeden devam ettiği ve katma değerli ürünler üretmenin fazlasıyla önem kazandığı günümüzde Türkiye, dünya ekonomisinin başrollerinden biri olacak kapasitede üretim gücüne sahiptir. Gerek tarım gerek sanayi gerekse hizmet ihracatı konusunda her imkana ve kalifiye işgücüne sahip olan ülkemiz, doğru politikalar ile kısa vadede ciddi başarılar elde edebilir. Türkiye çok stratejik bir coğrafyada, potansiyelleri çok yüksek olan bir ülkedir. Türkiye doğu ile batı uygarlıkları, İslam dünyasıyla Hıristiyan dünya, fakir ülkelerle zengin ülkeler, kalkman ülkelerle kalkınmakta olan ülkeler arasında çok önemli bir köprüdür. Ve bu köprü görevi tarihimiz boyunca bize önemli ödevler vermiş ve dersler çıkarmamızı sağlamıştır. Günümüzde Türkiye, Dünya’nın lojistik üstü olabilecek bir konumdadır. Bu konumun hem politik hem de ekonomik avantajlarından yararlanmak için daha fazla çalışmak, üretmek ve ihracata odaklanmak gerekmektedir. Türkiye'nin güncel sorunları ona uzun vadeli vizyonunu kaybettirmemeli ve hedeflerini asla unutturmamalıdır. Türkiye'nin acil çözüm bekleyen sorunları, kriz ortamının yatışması, enflasyonun düşürülmesi ve ithalatın azaltılarak ihracatın artırılması olarak sıralanabilir. Ekonomik reformların hızla gerçekleştiği bu dönemde enflasyon kontrol altına alınabilir ve ihracatımız beklenen düzeyin üstüne çıkabilirse hem hane halkı hem de ticaret erbabı rahat bir nefes alacaktır. Her krizin altından başarıyla ve büyüyerek kalktığımızı unutmamak gerekir. Her sendeleme yeni bir doğrulma gerektirir. Ülkece başarımızın temelinde çalışkanlığımız ve her soruna hızlıca ayak uydurup çözümler üretmemiz gelmektedir. Yazımızı Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli bir sözü ile bitirmek istiyorum. “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybederler.”
Ekleme Tarihi: 07 Eylül 2022 - Çarşamba

Dünden Bugüne Ekonomik Duruş

Bugün ki yazımız güncel durumu kapsamakla birlikte ülke ekonomisine daha kapsamlı bir bakışı içerecek. O halde başlayalım.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ülkenin temel sorunlarının başında ekonomi geliyordu. Siyasi bağımsızlığın elde edilmesi için öncelikle ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi önemli bir husustu. Ekonomimiz temel olarak tarıma bağlı olduğundan cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli gelir kaynağımız tarım olarak gözüküyordu. Öyle ki gayri safi milli hasılamızda tarımın payı %40 iken sanayi sadece %13’lük bir dilimdeydi. 2000’li yılların başında bu durumun önemli bir düzeyde değişiklik göstermiş oldu. Tarımın payı %15’lere gerilerken sanayi gelirimiz %32’ye kadar yükselmişti.

Ekonomik modelleri kronolojik bir sıraya alacak olursak;

“• Liberal milli ekonomi dönemi: 1923- 1933

• Devlet önderliğinde kalkınma döne mi: 1933-1950

• Liberal ekonomi deneme dönemi: 1950-1960

• Planlı Ekonomi döne mi: 1960-1980

• Küresel ekonomiyle bütünleşme dönemi: 1980 sonrası” olarak sıralayabiliriz.

1980 sonrası bizim için en önemli dönem olarak adlandırılabilir. Serbest piyasa ekonomisinin benimsendiği yıllardan günümüze kadar olan bölüm bir hayli önem arz etmektedir. İhracatın artırılması, sanayi yatırımlarına önem verilmesi ve uluslararası pazarda yer edinmek gibi önemli adımlar bu dönem sonrasında hız kazanmıştır. “1980 krizi sonrasında köklü bir strateji değişikliğine gidilmiştir. Yeni ekonomi stratejisi serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde dünya ile bütünleşmek olarak tanımlanmıştır.”

Bu dönemde dahi Türkiye, Dünya ile bütünleşme sürecine girmiş ve ihracatını artırmış olsa da enflasyon ile mücadelesi çetin bir şekilde devam etmekteydi. Hal böyleyken 1988 sonrasında enflasyonla mücadeleye öncelik verilmesi planlanmıştır. 1990 sonrasında atılan iki önemli adım olarak GATT ve Gümrük Birliği anlaşmalarını belirtmemiz gerekmektedir. Bir yandan enflasyon önleyici adımlar atılıp tedbirler alınırken bir yandan da AB ile ilişkilerin başlaması önemli bir dönüm noktasıdır.

Ekonomik anlamda atılan adımları belirtirken yapılan sistematik bazı hatalar da vardı elbette. Türkiye, IMF'nin de teşvikiyle, enflasyonla mücadelede kur çapasına dayanan modeller kullanmıştır. Kur çapasına dayalı modeller TL'nin aşırı değerlenmesine neden olmuş ve ekonomimize taşıyamayacağı yükler bindirmiştir. Bir yandan, Türkiye yurda gelen sıcak paraya yüzde 40'lara varan faizler ödemiş, bir yandan da, döviz ucuzladığından, TL pahalılaştığından, ihracat azalmış, ithalat ve dış ticaret açıkları artmıştır.

Tabi bu sorunlar dönemsel gibi gözükse de Türkiye uzun vadede ciddi zararlar görmüş ve istikrarlı bir ekonomik program seyredememiştir. Yaşanan tüm küresel ekonomik krizlerden fazlasıyla etkilenmiş ve milli gelirde makas günden güne artmıştır. Özellikle 2001 krizi hem ekonomik bir çöküşe hem de politik sıkıntılara yol açmış ve halk bu durumdan fazlasıyla etkilenmiştir.

Küreselleşen dünyada Türkiye'nin en önemli başarısı dış ticaret hacmini arttırabilmesidir. Ancak, Türkiye burada da önemli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 1989'dan bu yana Türkiye'nin dış ticaret açıkları hızla artmaktadır. Bu artışın arkasında hatalı dış ticaret politikaları yatmaktadır. Türkiye ihracatında Avrupa Topluluğu'na bağımlı hale gelmiş, güney, kuzey ve doğu komşularıyla dış ticaretini ihmal etmiştir.

Kısa bir özetten sonra günümüze gelecek olursak. Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar kronikleşmiş ekonomik sorunlarımızın söz konusu olduğu aşikardır. Başta enflasyon ve dış ticaret açığını ele alacak olursak ilk çözülmesi gereken noktalar olarak bu iki maddeyi sıralayabiliriz. Ekonomik anlamda büyümemiz hızla devam ederken elimizin altındaki sorunları göz ardı etmeden doğru ekonomik politikaların planlanması gerekmektedir.

Bugün, özellikle covid pandemisi sonrasında yepyeni bir dünya düzeninin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Teknoloji odaklı büyümenin hız kesmeden devam ettiği ve katma değerli ürünler üretmenin fazlasıyla önem kazandığı günümüzde Türkiye, dünya ekonomisinin başrollerinden biri olacak kapasitede üretim gücüne sahiptir. Gerek tarım gerek sanayi gerekse hizmet ihracatı konusunda her imkana ve kalifiye işgücüne sahip olan ülkemiz, doğru politikalar ile kısa vadede ciddi başarılar elde edebilir.

Türkiye çok stratejik bir coğrafyada, potansiyelleri çok yüksek olan bir ülkedir. Türkiye doğu ile batı uygarlıkları, İslam dünyasıyla Hıristiyan dünya, fakir ülkelerle zengin ülkeler, kalkman ülkelerle kalkınmakta olan ülkeler arasında çok önemli bir köprüdür. Ve bu köprü görevi tarihimiz boyunca bize önemli ödevler vermiş ve dersler çıkarmamızı sağlamıştır. Günümüzde Türkiye, Dünya’nın lojistik üstü olabilecek bir konumdadır. Bu konumun hem politik hem de ekonomik avantajlarından yararlanmak için daha fazla çalışmak, üretmek ve ihracata odaklanmak gerekmektedir.

Türkiye'nin güncel sorunları ona uzun vadeli vizyonunu kaybettirmemeli ve hedeflerini asla unutturmamalıdır. Türkiye'nin acil çözüm bekleyen sorunları, kriz ortamının yatışması, enflasyonun düşürülmesi ve ithalatın azaltılarak ihracatın artırılması olarak sıralanabilir. Ekonomik reformların hızla gerçekleştiği bu dönemde enflasyon kontrol altına alınabilir ve ihracatımız beklenen düzeyin üstüne çıkabilirse hem hane halkı hem de ticaret erbabı rahat bir nefes alacaktır.

Her krizin altından başarıyla ve büyüyerek kalktığımızı unutmamak gerekir. Her sendeleme yeni bir doğrulma gerektirir. Ülkece başarımızın temelinde çalışkanlığımız ve her soruna hızlıca ayak uydurup çözümler üretmemiz gelmektedir. Yazımızı Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli bir sözü ile bitirmek istiyorum. “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybederler.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.