,, ,
Aylin Koç
Köşe Yazarı
Aylin Koç
 

Serzeniş

Ben doğru yapmaya çalıştıkça, doğrularım sanki birer yanlışlarmış gibi karşıma dikiliyorlar. Daha ne kadar devam edeceğim doğru davranmaya? Doğru davranma niyetim nerede duracak? Bu kaçıncı yıkılışı iyi niyetlerin? İnsanları kaybediyor olmaktan çok üzülüyorum. Neden beni kırmak bu kadar kolay sizin için? Kızmam gereken yerde kızmadığımda karşı taraf bana kızıyor. Terk etmek isteyip terk etmediğimde karşı taraf beni terk ediyor. Haklı olduğumu söylemediğimde karşı taraf beni suçluyor. Söylenmemiş sözlerim var benim herkes kadar. Herkes kadar çok, herkes kadar boş, herkes kadar yalnız sessiz sözler. Gökyüzüne baktığımda düşündüğüm. Sessizce düşündüğüm kimselere anlatmadığım, anlatırsam haklı bulunmayacağım sözler. Beni yoran her ilişkiden sıkılalı uzun zaman oldu. Arkası sırlı bir ayna gibiyim şimdi. Karşımda kim var ne neden hazırlanmış biliyorum artık. Bana neden baktıklarını görüyorum. Hep ulaşılabilen biri oldum. Ne zaman gelseler samimiyetle karşıladım insanca. Öğrenilmiş davranışların bıraktığı izlerdi bunlar. Gerçek bir zalim olmak için önce iyi davranmak gerekiyordu. Bilmiyordum, öğrettiler. Sonra bana yetersizmişim gibi hissettiren herkesten kaçmaya başladım. Beni peşinden çiçek bahçelerine sürüklemeyecek olan kimseyi var etmedim. Kimse beni keşfetmeyecekti, ayağa katlım. Kalkmak için çırpındığım yerler, artık gitmek istediğim yerlerdi. Kış hep kapıdaydı, her üşüdüğümde düşecektim. Yara bandımı söktüm ve şahane bir kabuk oluşmaya başladı. Özlemlerim var. Özledikçe özlediklerim, sensediklerim. Tekrar aynı heyecanla görmek istediklerim. Tenlerini kokularını özlediklerim. Ben benim olmayan bir insanı kaybettim diye üzülmedim. Ben benim olmayan bir insanda kendimi kaybettiğim için üzüldüm. Yaşanması mümkünken yaşanmayan şeylere kırıldım belki de. Kalbini ve ruhunu inciten, sevdiğin bir şeyi bırakabilmek en büyük cesaretti. Uzun süre berbat insanlara maruz kalan kişi karşılaştığı yüreği güze ve sağlıklı insanların da onlardan biri sanarak onlara yansıtamadığı öfkesini sağlıklı insanlara yansıtırmış. Bunu dengelemeye çalıştım bir süre. Mutlu olmak, görmezden gelme konusunda ustalaşmaktır. Başkalarıyla huzur içinde yaşayabilmek için davranışlarımıza yöne veren kuralar yaratırız. Bazen hayat kurallarımıza çatışır. Kurallar kısıtlayıcı ve keyfi görünür başkalarına. Onların anlamayacağı zor seçimler yapmayı gerektirir. Hani bazen gecedir, gökyüzüne bakarsın. Aslında bilirsin gökyüzünde milyonlarca yıldız vardır ama sen şehirdesindir, her taraf ışık doludur ve ışıklar yıldızları kapatıyordur. Tek bir yıldız bile göremiyorsundur. Bazen öyle hissediyorum kendimi gökyüzüne baktığımda. Bırakın, açılın, ışıkları kapatın, yıldızımı göreyim ben, beni yıldızımla bırakın. Sessizleşsin dünya, sessize alalım her şeyi. Bazen bir gece yarısı yine, nedense hep gece yarısı yine… Çünkü gece yarısı dünya durmuş gibi gelir bana. Gündüz dönüyor, gece duruyor gibi, mesaili işçi sanki. Gece sessiz,  gece sakin. Gece yalnız, gece benim.  İşte öyle bir gece yarısı… Sigaranın dumanına bürünüyor bazen düşlerim.  Dünyada hiç kimsenin sizi anlamadığını düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Olmuştur, çok olmuştur. Ben hep öyle anlardayım sanki. Anlaşılmak istiyor muyum ki? Anlatmak istiyor muyum ki? Belki de bu yüzden susuyorum. Seviyorum, yalnızlığı seviyorum. Önce var olup hiç kimseye benzemeyen insanların yokluğunda herkes gibi oluşlarını kabullendim. Bu yüzden kapatıyorum belki bazen kendi tüm dünyaya. Tüm huylarıma. Hâlâ ehlileştiremedim zihnimdeki tilkileri. Hâlâ eğitmeye çalışıyorum beynimi, düşünme şeklimi. Eğitmeye çalışıyorum kendimi. Düşünmek değil, adım atıp harekete geçmek insanı başarılı yapar biliyorum. Taş bile durduğu yerde şeklini değiştiriyorken, değişemeyen insanlara hayranım. Değişmeyip inatla duranlara hayranım. Nasıl bir şey bu? Yanlış ve hatalı olduğunu bile bile… Kimse kendin kötü olmayı konduramıyorken. Kendisine göre doğru olan şeyleri ahlak görgü zannediyorken en tehlikelisi bu değil mi? Herkes bir gün sadece bir anı olarak kacak oysa. En iyisini yapıp güzel hatırlanmak değerli olmalı. İnsan birini sevince onun elini tutup dünyayla savaşabilmeli. Sevdiği kişiyle değil. Üçüncü kişilere karşı koruyup hakkında kötü düşünmelerin istememizde bundandır. Olumu yönlerini anlatırız. Oysa karanlık gerçekleri görememektendir. Doğrular ve yanlışlar kime göre neye göre? Topluma göre, sana gör, bana göre… Olması gerektiğine göre doğrular ve yanlışlar. Birinin hakkında girmek, onu germek için manipüle etmek günümüzün paradigmaları. Ben bir şey yapmış olmayayım ama gerçek yüzü ortaya çıksın gibi şeyler, ufak hesaplar. Küresel hesaplar. Peh. Ne komik. Oysa insan çok sade aslında hiç karmaşık değil. Çok düz. Sevgi ve iletişim. Sevgi saygı ve konuşmak üzerine kurulu insanların dünyası.  Tek taraflı olan her İlişki yıpratıyor. İlişkideki ilgiden memnun olup bunu sömüren taraf kazandığını sanıyor. Kazanmak için kaç kez kaybettiğin önemlidir, defalarca kaybederek gelmiştir. Oysa yerini yitiren, kendi isteğiyle aynı yere yerleşemez. Kurduğunuz bağ kolay kopabiliyorsa zaten sağlam değildir. Sevgi, herkes herkesi sevmek zorunda değil. Ama sevebilirsin, varlığından dolayı saygı duymalısın her şeye. Düşünsenize bir kalemi bile. O kalem olana kadar o kadar çok aşamadan geçiyor ki. Birçok maddeden oluşuyor, birçok insanın elinden geçiyor, ya da makine bile olsa, makineye harcana bir elektrik var, yani her şeyde aslında o kadar çok emek var ki… İnsan da olsa eşya da olsa saygılı olmak gerekmiyor mu?  İnsan olmak saygıyı gerektirmiyor mu? İletişim, iletişmiyoruz, sorunumuz aslında bu. Birçok iletişim araçlarımız var. Gün geçtikçe zaman geçtikçe aslında iletişim araçlarımız çoğalıyor ama iletişim araçlarımız çoğaldıkça biz iletişimsiz insanlar olarak konuşamayan insanlar olduk. Duygularını ifade edemeyen insanlar olduk. Aranızdaki sorunları bile konuşamayan insanlar olduk. Konuşmadıkça, büyüttük, kin tuttuk,  soğuduk. Ya da öyle yamaya devam ettik, mecbur olduğumuz için maskelere büründük. Kılıklara girdik. Konuşamadık. En büyük sorunumuz aslında bu. Konuşmuyor olmak. Oysa hani bütün dinler diyordu, bizi hayvanlardan ayıran en önemli özellik buydu. İnsan konuşabildiği için en değerli canlıydı. Peki, biz bu vasfı neden git gide yitirmeye çalışıyoruz. Konuşamadığımız sürece yokuz. Birbirimizde de yokuz. Dünyada da yokuz. Konuşmak, konuşmak ama ses çıkarmak değil, ünlemek değil. Bağrınmak değil. Konuşmak, anlamak, anlamaya çalışmak, anlaşılmak için çaba harcamak. Neden anlaşılmaya çalışılmasın ki bir insan, neden beni anlamıyorlar diyerek sırtını dönsün ki her şeye. Anlaşılmak için anlatması gerekir. Bunun için başka şekilde, başka davranışlarla kendini ortaya koyamaz ki. Mümkün olduğunca konuşmaya çalışıyorum, sakin konuşmaya çalışıyorum. Sakinleşince konuşmaya çalışıyorum. Karşımdaki insanın anlayabileceği şekilde anlatmaya çalışarak konuşmaya çalışıyorum. Bunu yapabilmek büyük zanaat. Başarılı mıyım, hayır değilim. Çünkü ben de hâlâ yeterince olmadım. Benim de aşamadığım yönlerim var. Manipüle dilebilen yanlarım, basılan damarlarım var. Bunları aştığım zaman belki de çok daha farklı olacağım. Kendimi bu yönde değiştirmeye çalışıyorum. Taş değilim değiştiriyorum, gelişiyorum. Misafir… Herkes her yere misafir aslında ve bazı düşünceleri bile misafir insanlara. Hiç bitmeyecekmiş gibi yürüdüğümüz yollarda, her durakta misafiriz her birimiz. Düşünme biçimimiz değiştikçe algılama şeklimiz değişiyor. Bir şeyleri yapmak için sebebimiz yoksa yapmamak için bahaneler üretiyoruz. “İnsanlarla tanışmanın en güzel yanı, bildiğinizi öğretmek, bilmediğini de öğretmektir.” diyordu Kökler oyununda. Kimlere neler öğretiyor ve öğreniyoruz misafir olduğumuz duraklarda. Kendimizi tanımadan başkasını tanıyamayız ki. Bitpazarı gibi oluyor bazen ortalık. Asıl adı bayat pazarıyken bitpazarına dönüşmüş bitpazarında, hep ortalıklarda hayatlarımız. Eskiyen duygularımızı koyuyoruz ortaya. Alan çıkıyor bazen. Alan olmazsa ne kadar zaman bekleyecek bilinmez. Belki öylece varlığını yitirip gidecek. Görüntü güzelliğiyle dolduruyorlar içini her şeyin. Hepsinin boş olduğunu, dolduğunda anlayacaksın. Sana “bilgi karın doyurmuyor diyecekler”  aldırma. Karnı doyup ruhu doyman o insanlar hayatın boyunca dertli olarak çıkacak kaşına.
Ekleme Tarihi: 10 Ocak 2024 - Çarşamba

Serzeniş

Ben doğru yapmaya çalıştıkça, doğrularım sanki birer yanlışlarmış gibi karşıma dikiliyorlar. Daha ne kadar devam edeceğim doğru davranmaya? Doğru davranma niyetim nerede duracak? Bu kaçıncı yıkılışı iyi niyetlerin? İnsanları kaybediyor olmaktan çok üzülüyorum. Neden beni kırmak bu kadar kolay sizin için? Kızmam gereken yerde kızmadığımda karşı taraf bana kızıyor. Terk etmek isteyip terk etmediğimde karşı taraf beni terk ediyor. Haklı olduğumu söylemediğimde karşı taraf beni suçluyor.

Söylenmemiş sözlerim var benim herkes kadar. Herkes kadar çok, herkes kadar boş, herkes kadar yalnız sessiz sözler. Gökyüzüne baktığımda düşündüğüm. Sessizce düşündüğüm kimselere anlatmadığım, anlatırsam haklı bulunmayacağım sözler. Beni yoran her ilişkiden sıkılalı uzun zaman oldu. Arkası sırlı bir ayna gibiyim şimdi. Karşımda kim var ne neden hazırlanmış biliyorum artık. Bana neden baktıklarını görüyorum. Hep ulaşılabilen biri oldum. Ne zaman gelseler samimiyetle karşıladım insanca. Öğrenilmiş davranışların bıraktığı izlerdi bunlar. Gerçek bir zalim olmak için önce iyi davranmak gerekiyordu. Bilmiyordum, öğrettiler. Sonra bana yetersizmişim gibi hissettiren herkesten kaçmaya başladım. Beni peşinden çiçek bahçelerine sürüklemeyecek olan kimseyi var etmedim. Kimse beni keşfetmeyecekti, ayağa katlım. Kalkmak için çırpındığım yerler, artık gitmek istediğim yerlerdi. Kış hep kapıdaydı, her üşüdüğümde düşecektim. Yara bandımı söktüm ve şahane bir kabuk oluşmaya başladı.

Özlemlerim var. Özledikçe özlediklerim, sensediklerim. Tekrar aynı heyecanla görmek istediklerim. Tenlerini kokularını özlediklerim. Ben benim olmayan bir insanı kaybettim diye üzülmedim. Ben benim olmayan bir insanda kendimi kaybettiğim için üzüldüm. Yaşanması mümkünken yaşanmayan şeylere kırıldım belki de. Kalbini ve ruhunu inciten, sevdiğin bir şeyi bırakabilmek en büyük cesaretti. Uzun süre berbat insanlara maruz kalan kişi karşılaştığı yüreği güze ve sağlıklı insanların da onlardan biri sanarak onlara yansıtamadığı öfkesini sağlıklı insanlara yansıtırmış. Bunu dengelemeye çalıştım bir süre. Mutlu olmak, görmezden gelme konusunda ustalaşmaktır. Başkalarıyla huzur içinde yaşayabilmek için davranışlarımıza yöne veren kuralar yaratırız. Bazen hayat kurallarımıza çatışır. Kurallar kısıtlayıcı ve keyfi görünür başkalarına. Onların anlamayacağı zor seçimler yapmayı gerektirir.

Hani bazen gecedir, gökyüzüne bakarsın. Aslında bilirsin gökyüzünde milyonlarca yıldız vardır ama sen şehirdesindir, her taraf ışık doludur ve ışıklar yıldızları kapatıyordur. Tek bir yıldız bile göremiyorsundur. Bazen öyle hissediyorum kendimi gökyüzüne baktığımda. Bırakın, açılın, ışıkları kapatın, yıldızımı göreyim ben, beni yıldızımla bırakın. Sessizleşsin dünya, sessize alalım her şeyi.

Bazen bir gece yarısı yine, nedense hep gece yarısı yine… Çünkü gece yarısı dünya durmuş gibi gelir bana. Gündüz dönüyor, gece duruyor gibi, mesaili işçi sanki. Gece sessiz,  gece sakin. Gece yalnız, gece benim.  İşte öyle bir gece yarısı… Sigaranın dumanına bürünüyor bazen düşlerim.  Dünyada hiç kimsenin sizi anlamadığını düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Olmuştur, çok olmuştur. Ben hep öyle anlardayım sanki. Anlaşılmak istiyor muyum ki? Anlatmak istiyor muyum ki? Belki de bu yüzden susuyorum.

Seviyorum, yalnızlığı seviyorum. Önce var olup hiç kimseye benzemeyen insanların yokluğunda herkes gibi oluşlarını kabullendim. Bu yüzden kapatıyorum belki bazen kendi tüm dünyaya. Tüm huylarıma. Hâlâ ehlileştiremedim zihnimdeki tilkileri. Hâlâ eğitmeye çalışıyorum beynimi, düşünme şeklimi. Eğitmeye çalışıyorum kendimi. Düşünmek değil, adım atıp harekete geçmek insanı başarılı yapar biliyorum.

Taş bile durduğu yerde şeklini değiştiriyorken, değişemeyen insanlara hayranım. Değişmeyip inatla duranlara hayranım. Nasıl bir şey bu? Yanlış ve hatalı olduğunu bile bile… Kimse kendin kötü olmayı konduramıyorken. Kendisine göre doğru olan şeyleri ahlak görgü zannediyorken en tehlikelisi bu değil mi? Herkes bir gün sadece bir anı olarak kacak oysa. En iyisini yapıp güzel hatırlanmak değerli olmalı. İnsan birini sevince onun elini tutup dünyayla savaşabilmeli. Sevdiği kişiyle değil. Üçüncü kişilere karşı koruyup hakkında kötü düşünmelerin istememizde bundandır. Olumu yönlerini anlatırız. Oysa karanlık gerçekleri görememektendir.

Doğrular ve yanlışlar kime göre neye göre? Topluma göre, sana gör, bana göre… Olması gerektiğine göre doğrular ve yanlışlar. Birinin hakkında girmek, onu germek için manipüle etmek günümüzün paradigmaları. Ben bir şey yapmış olmayayım ama gerçek yüzü ortaya çıksın gibi şeyler, ufak hesaplar. Küresel hesaplar. Peh. Ne komik. Oysa insan çok sade aslında hiç karmaşık değil. Çok düz. Sevgi ve iletişim. Sevgi saygı ve konuşmak üzerine kurulu insanların dünyası.  Tek taraflı olan her İlişki yıpratıyor. İlişkideki ilgiden memnun olup bunu sömüren taraf kazandığını sanıyor. Kazanmak için kaç kez kaybettiğin önemlidir, defalarca kaybederek gelmiştir. Oysa yerini yitiren, kendi isteğiyle aynı yere yerleşemez. Kurduğunuz bağ kolay kopabiliyorsa zaten sağlam değildir.

Sevgi, herkes herkesi sevmek zorunda değil. Ama sevebilirsin, varlığından dolayı saygı duymalısın her şeye. Düşünsenize bir kalemi bile. O kalem olana kadar o kadar çok aşamadan geçiyor ki. Birçok maddeden oluşuyor, birçok insanın elinden geçiyor, ya da makine bile olsa, makineye harcana bir elektrik var, yani her şeyde aslında o kadar çok emek var ki…

İnsan da olsa eşya da olsa saygılı olmak gerekmiyor mu?  İnsan olmak saygıyı gerektirmiyor mu?

İletişim, iletişmiyoruz, sorunumuz aslında bu. Birçok iletişim araçlarımız var. Gün geçtikçe zaman geçtikçe aslında iletişim araçlarımız çoğalıyor ama iletişim araçlarımız çoğaldıkça biz iletişimsiz insanlar olarak konuşamayan insanlar olduk. Duygularını ifade edemeyen insanlar olduk. Aranızdaki sorunları bile konuşamayan insanlar olduk. Konuşmadıkça, büyüttük, kin tuttuk,  soğuduk. Ya da öyle yamaya devam ettik, mecbur olduğumuz için maskelere büründük. Kılıklara girdik.

Konuşamadık. En büyük sorunumuz aslında bu. Konuşmuyor olmak. Oysa hani bütün dinler diyordu, bizi hayvanlardan ayıran en önemli özellik buydu. İnsan konuşabildiği için en değerli canlıydı. Peki, biz bu vasfı neden git gide yitirmeye çalışıyoruz. Konuşamadığımız sürece yokuz. Birbirimizde de yokuz. Dünyada da yokuz. Konuşmak, konuşmak ama ses çıkarmak değil, ünlemek değil. Bağrınmak değil. Konuşmak, anlamak, anlamaya çalışmak, anlaşılmak için çaba harcamak. Neden anlaşılmaya çalışılmasın ki bir insan, neden beni anlamıyorlar diyerek sırtını dönsün ki her şeye. Anlaşılmak için anlatması gerekir. Bunun için başka şekilde, başka davranışlarla kendini ortaya koyamaz ki.

Mümkün olduğunca konuşmaya çalışıyorum, sakin konuşmaya çalışıyorum. Sakinleşince konuşmaya çalışıyorum. Karşımdaki insanın anlayabileceği şekilde anlatmaya çalışarak konuşmaya çalışıyorum. Bunu yapabilmek büyük zanaat. Başarılı mıyım, hayır değilim. Çünkü ben de hâlâ yeterince olmadım. Benim de aşamadığım yönlerim var. Manipüle dilebilen yanlarım, basılan damarlarım var. Bunları aştığım zaman belki de çok daha farklı olacağım. Kendimi bu yönde değiştirmeye çalışıyorum. Taş değilim değiştiriyorum, gelişiyorum.

Misafir… Herkes her yere misafir aslında ve bazı düşünceleri bile misafir insanlara. Hiç bitmeyecekmiş gibi yürüdüğümüz yollarda, her durakta misafiriz her birimiz. Düşünme biçimimiz değiştikçe algılama şeklimiz değişiyor. Bir şeyleri yapmak için sebebimiz yoksa yapmamak için bahaneler üretiyoruz.

“İnsanlarla tanışmanın en güzel yanı, bildiğinizi öğretmek, bilmediğini de öğretmektir.” diyordu Kökler oyununda. Kimlere neler öğretiyor ve öğreniyoruz misafir olduğumuz duraklarda. Kendimizi tanımadan başkasını tanıyamayız ki. Bitpazarı gibi oluyor bazen ortalık. Asıl adı bayat pazarıyken bitpazarına dönüşmüş bitpazarında, hep ortalıklarda hayatlarımız. Eskiyen duygularımızı koyuyoruz ortaya. Alan çıkıyor bazen. Alan olmazsa ne kadar zaman bekleyecek bilinmez. Belki öylece varlığını yitirip gidecek.

Görüntü güzelliğiyle dolduruyorlar içini her şeyin. Hepsinin boş olduğunu, dolduğunda anlayacaksın. Sana “bilgi karın doyurmuyor diyecekler”  aldırma. Karnı doyup ruhu doyman o insanlar hayatın boyunca dertli olarak çıkacak kaşına.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.