,, ,
Aylin Koç
Köşe Yazarı
Aylin Koç
 

Islandız

     Babamın adı ile anılan, Demirci’deki ucu bucağı olmayan çiftliğimizde yaşadığımız o güzel günlerin hepsini hatırlıyor muyum? Yoksa bazıları annemden dinlediklerim mi? Ayırt edemesem de emin olduğum tek bir şey var, o zamanlar çok mutlu olduğum… Hayatımızın tamamen değişmesine neden olan o olaya kadar.      Çiftliğimizin giriş kısmında geniş bir meydan vardı. Kardeşlerimle birlikte orada oynamamıza izin verilirdi. Giriş kapısının karşısında ise Halime teyzeler otururdu. Çocukları yoktu.  Neden çocukları olmadığı konusunda, o yıllarda sadece aklıma çocuk sevmedikleri geliyordu. Zaten bize karşı olan tavırları da bu düşüncemi destekliyordu. Çocuksuz ev mi olurdu?      Halime teyzelerin evlerinin önünde çok lezzetli bir dut ağacı vardı. Bahçemizdeki ağaçlara çıkmamıza izin verilmediği için, kapıdan kaçma fırsatı yakaladığımızda karasineklere aldırmadan dut yemeye giderdik. Ben o sineklerin çok oluşunu, Halime teyzenin hiç görmediğim evinin içinin pis oluşuna yorumlardım. İki yaş küçüğüm olan Ayten ve üç-dört yaşlarında olan İbrahim ile yaşadığımız bu kaçamaklar, o zamanlar en heyecanlı oyunlarımızdan biriydi.      Dut ağacının yanında çökmüş bir su kuyusu vardı. Annem birkaç defa “Abla bunu kapatsanız çok iyi olacak” dediyse de ( annem bizim o dut ağacına gittiğimizi görür ama bilmiyor olurdu), Halime teyzeler oralı olmadılar. Kuyuyu doldurup etrafını düzenlemek yerine, sağını solu açıp duruyordu. Değişik biriydi, başındaki örtüyü bağlayışı bile yöre halkından değişikti. Güldüğünü hiç görmezdik. Ağaçtaki dutlara dadandığımıza ses etmezdi ama o buram buram kokusu gelen pişilerden bize verdiğini hiç hatırlamıyorum. Bir keresinde dayanamayıp istemiştim. “De gidinin it eniği, yağlı göte yağ mı çalacağım!” diyerek kovmuştu beni. Babamın isminden ve heybetinden korkmayan tanıdığım tek kişiydi.      O sene kendi evleriyle bizim çiftliğin arasına doğru bostan ektiler. Babam bizim bahçede meyve-sebze ne hasat olsa “Göz hakkıdır.” der onlara da kasayla bırakırdı. Bostan bozma zamanı bir gün Ayten ile çiftliğin girişinde oturuyorduk. Halime teyze önümüzden karpuzlar-kavunlar geçiriyordu. Tam da öğle sıcağı. Bir tane verip de “alın yiyin çocuklar”  demiyordu. Bizim bahçemizde de doluydu ama bizim canımız orda onlardan yemek istiyordu. Yine de verirler mi diye umutla baktığımız zamanlar çok olmuştu.      Halime teyze o yıl bir de kuyunun başına karık yapıp domates ve biber ekmişti. Kuyudan aldığı suyla suluyordu. Kuyu da kuyu olsa hani, yarı çökük ve içi kurbağa dolu… Kurbağa çişleriyle sulanan o domatesleri nasıl yediklerini aklım almıyordu.      Benim okulda olduğum bir gün Ayten ile İbrahim yine kapı tarafında oynuyorlarmış ve dışarı kaçmışlar. İbrahim oynarken o kuyuya düşmüş. Ayten kapıdan bakan ve onları gören Halime teyzenin koşup geleceğini düşünmüş önce, gelmemiş. Hızlıca içeri gidip çamaşır yıkamakta olan annemi çağırmış. Annem koşarak yetişip bir kuyuya bir de karşısında kaskatı duran Halime teyzeye bakmış. Çocuk batıkmış ama kımıldanışı görünüyormuş. Annem hiç düşünmeden içine girip kardeşimi tuttuğu gibi dışarıya çıkartmış. Kendisi de zar zor kuyudan çıktıktan sonra kardeşimi kucağına alıp birkaç tokat atmış. Neyse ki nefes alıyormuş.  Eve doğru giderlerken annem “Ah Halime ah, Allah belanı versin diyeceğimde zaten vermiş!”      Eve gelir gelmez banyoya sokmuşlar. Ben geldiğimde, normalde yerinde duramayan, etrafımda dört dönen İbrahim elinde lolipop şekerle sus pus oturmuş haldeydi. Bir şey olmuş olmalıydı, yoksa annem ödüllendirme haricinde bizlere o şekerlerden vermezdi. Annem: Anlat bakalım ablana ne oldu? İbrahim: Kuyuya düştüz ıslandız, çıktız ıslandız.      Akşam babam eve gelip yaşananları duyduğunda, tek erkek çocuğunu kaybetme korkusuyla eline bir kürek alıp doğruca kuyuya koştu. Gece karanlığında saatlerce o kuyuyu doldurdu. Eve geldiğinde üstü başı çamur kir içinde ve buram buram ter kokuyordu.      Farkındalığı pek olmayan, zenginlik içinde yaşayan bir çocuktum. Emin olduğum tek bir şey vardı. O da o zamanlar çok mutlu olduğumuzdu ta ki babamın kuyuyu doldururken boş olmadığını iki gün sonra gazete manşetinden okuyana kadar.
Ekleme Tarihi: 18 Mayıs 2023 - Perşembe

Islandız

     Babamın adı ile anılan, Demirci’deki ucu bucağı olmayan çiftliğimizde yaşadığımız o güzel günlerin hepsini hatırlıyor muyum? Yoksa bazıları annemden dinlediklerim mi? Ayırt edemesem de emin olduğum tek bir şey var, o zamanlar çok mutlu olduğum… Hayatımızın tamamen değişmesine neden olan o olaya kadar.

     Çiftliğimizin giriş kısmında geniş bir meydan vardı. Kardeşlerimle birlikte orada oynamamıza izin verilirdi. Giriş kapısının karşısında ise Halime teyzeler otururdu. Çocukları yoktu.  Neden çocukları olmadığı konusunda, o yıllarda sadece aklıma çocuk sevmedikleri geliyordu. Zaten bize karşı olan tavırları da bu düşüncemi destekliyordu. Çocuksuz ev mi olurdu?

     Halime teyzelerin evlerinin önünde çok lezzetli bir dut ağacı vardı. Bahçemizdeki ağaçlara çıkmamıza izin verilmediği için, kapıdan kaçma fırsatı yakaladığımızda karasineklere aldırmadan dut yemeye giderdik. Ben o sineklerin çok oluşunu, Halime teyzenin hiç görmediğim evinin içinin pis oluşuna yorumlardım. İki yaş küçüğüm olan Ayten ve üç-dört yaşlarında olan İbrahim ile yaşadığımız bu kaçamaklar, o zamanlar en heyecanlı oyunlarımızdan biriydi.

     Dut ağacının yanında çökmüş bir su kuyusu vardı. Annem birkaç defa “Abla bunu kapatsanız çok iyi olacak” dediyse de ( annem bizim o dut ağacına gittiğimizi görür ama bilmiyor olurdu), Halime teyzeler oralı olmadılar. Kuyuyu doldurup etrafını düzenlemek yerine, sağını solu açıp duruyordu. Değişik biriydi, başındaki örtüyü bağlayışı bile yöre halkından değişikti. Güldüğünü hiç görmezdik. Ağaçtaki dutlara dadandığımıza ses etmezdi ama o buram buram kokusu gelen pişilerden bize verdiğini hiç hatırlamıyorum. Bir keresinde dayanamayıp istemiştim. “De gidinin it eniği, yağlı göte yağ mı çalacağım!” diyerek kovmuştu beni. Babamın isminden ve heybetinden korkmayan tanıdığım tek kişiydi.

     O sene kendi evleriyle bizim çiftliğin arasına doğru bostan ektiler. Babam bizim bahçede meyve-sebze ne hasat olsa “Göz hakkıdır.” der onlara da kasayla bırakırdı. Bostan bozma zamanı bir gün Ayten ile çiftliğin girişinde oturuyorduk. Halime teyze önümüzden karpuzlar-kavunlar geçiriyordu. Tam da öğle sıcağı. Bir tane verip de “alın yiyin çocuklar”  demiyordu. Bizim bahçemizde de doluydu ama bizim canımız orda onlardan yemek istiyordu. Yine de verirler mi diye umutla baktığımız zamanlar çok olmuştu.

     Halime teyze o yıl bir de kuyunun başına karık yapıp domates ve biber ekmişti. Kuyudan aldığı suyla suluyordu. Kuyu da kuyu olsa hani, yarı çökük ve içi kurbağa dolu… Kurbağa çişleriyle sulanan o domatesleri nasıl yediklerini aklım almıyordu.

     Benim okulda olduğum bir gün Ayten ile İbrahim yine kapı tarafında oynuyorlarmış ve dışarı kaçmışlar. İbrahim oynarken o kuyuya düşmüş. Ayten kapıdan bakan ve onları gören Halime teyzenin koşup geleceğini düşünmüş önce, gelmemiş. Hızlıca içeri gidip çamaşır yıkamakta olan annemi çağırmış. Annem koşarak yetişip bir kuyuya bir de karşısında kaskatı duran Halime teyzeye bakmış. Çocuk batıkmış ama kımıldanışı görünüyormuş. Annem hiç düşünmeden içine girip kardeşimi tuttuğu gibi dışarıya çıkartmış. Kendisi de zar zor kuyudan çıktıktan sonra kardeşimi kucağına alıp birkaç tokat atmış. Neyse ki nefes alıyormuş.  Eve doğru giderlerken annem “Ah Halime ah, Allah belanı versin diyeceğimde zaten vermiş!”

     Eve gelir gelmez banyoya sokmuşlar. Ben geldiğimde, normalde yerinde duramayan, etrafımda dört dönen İbrahim elinde lolipop şekerle sus pus oturmuş haldeydi. Bir şey olmuş olmalıydı, yoksa annem ödüllendirme haricinde bizlere o şekerlerden vermezdi.

Annem: Anlat bakalım ablana ne oldu?

İbrahim: Kuyuya düştüz ıslandız, çıktız ıslandız.

     Akşam babam eve gelip yaşananları duyduğunda, tek erkek çocuğunu kaybetme korkusuyla eline bir kürek alıp doğruca kuyuya koştu. Gece karanlığında saatlerce o kuyuyu doldurdu. Eve geldiğinde üstü başı çamur kir içinde ve buram buram ter kokuyordu.

     Farkındalığı pek olmayan, zenginlik içinde yaşayan bir çocuktum. Emin olduğum tek bir şey vardı. O da o zamanlar çok mutlu olduğumuzdu ta ki babamın kuyuyu doldururken boş olmadığını iki gün sonra gazete manşetinden okuyana kadar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Özleyiş
(19.05.2023 01:01 - #228)
Aylin ablacım harikasın çok beğendim..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Özleyiş
(19.05.2023 01:01 - #229)
Aylin ablacım harikasın çok beğendim..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.