Bilal Erdoğan’ın İşaret Ettiği Tehlike ve Esnafın Sırtından Sessiz Operasyon
Bilal Erdoğan’ın İşaret Ettiği Tehlike ve Esnafın Sırtından Sessiz Operasyon
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, ERSİAD kürsüsünden yaptığı konuşmada, sadece geçmişe dair bir muhasebe yapmadı; satır aralarında bugüne ve yarına dair çok kritik bir "erken uyarı" sinyali verdi.
Bilal Erdoğan, "İçimizdeki fitnelerle, bu içimizdeki kaypaklarla, bu içimizdeki hainlere verdiğimiz primlerle Cumhurbaşkanı'mızın gücünü, enerjisini azalttık" derken, meseleyi şahsi bir sitemden çıkarıp, devletin bekası düzlemine taşıdı. "Cumhurbaşkanımızı biraz daha güçlü kılsaydık, İsrail bu soykırımı yapamazdı" tespiti, Türkiye’nin iç direncinin, küresel adalet için ne denli hayati olduğunu yüzümüze çarptı.
Bu sözler, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerini yaşamış bir hafızanın, "Tehlike geçmedi, sadece şekil değiştirdi" uyarısıdır. Geçmişte yargı ve emniyet üzerinden kurgulanan senaryoların, bugün ekonomi ve bürokrasi dehlizlerinde, vatandaşın cebine dokunan "ince ayarlı" hamlelerle devam ettiğini görmemek için siyasi kör olmak gerekir.
İşte tam bu noktada, Türkiye’nin omurgasını oluşturan esnaf ve iş dünyası üzerinde oynanan, adı konulmamış bir oyun var.
Enflasyonla Mücadeleye "Tarife" Sabotajı mı?
Devlet, Hazine ve Maliye Bakanlığı öncülüğünde enflasyonu düşürmek için her kalemi milim milim hesaplarken; asgari ücret, kiralar ve memur maaşları TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) ve OVP (Orta Vadeli Program) disiplinine göre belirlenirken, bir sektörde yaşananlar "hayatın olağan akışına" aykırıdır.
Mali Müşavirler Odaları ve ilgili meslek kuruluşlarının belirlediği/talep ettiği ücret artışları, ekonomik gerçeklikten kopuktur ve izaha muhtaçtır:
-
2024 yılında 1.500 TL seviyesinde olan bir şirket aidatının, 2025 için 3.000 TL’ye (%100 artış),
-
2026 projeksiyonunda ise 8.000 - 10.000 TL bandına çekilmek istenmesi (%233’ü bulan artış), hangi enflasyon verisiyle açıklanabilir?
İş dünyası küresel krizin cenderesinde ayakta kalmaya çalışırken, bir meslek grubunun maliyetlerini yüzde 200’lerin üzerinde artırması, sadece "ticari bir takdir" olarak görülemez. Bu hamleler, domino etkisiyle piyasayı yukarı çekmekte ve esnafın öfkesini doğrudan siyasi iktidara yöneltmektedir.
Niyeti ne olursa olsun; bu fahiş artışların sonucu, hükümetin ekonomi politikasına çekilmiş bir operasyon etkisi yaratmaktadır.
Olmayan Defterin "Tasdik" Bedeli: Bu Bir Haksız Kazançtır
Mesele sadece aylık aidatlar da değil. Dijitalleşen Türkiye’de, yasal düzenlemelerle fiziki "defter tasdikleri" dönemi büyük oranda sona erdi. Devlet bürokrasiyi azaltırken, mali müşavirlerin küçük esnaftan yıllık 25.000 TL’leri bulan "Defter Tasdik / Kırtasiye Ücreti" talep etmesi vicdanları yaralamaktadır.
Hizmet karşılığı olmayan bu bedellerin tahsil edilmesi, esnafın sermayesini eritmekte, devlete ve sisteme olan güvenini zedelemektedir. Meslek odalarının bu duruma sessiz kalması veya çanak tutması, "sektörel bir körlük" değilse, siyasi sonuçları hesaplanmış bir "taban küstürme" stratejisi midir?
Sandığa giden esnaf, cebinden çıkan bu haksız paranın faturasını muhasebecisine değil, ülkeyi yöneten iradeye, AK Parti’ye kesmektedir. Bu denklemi kurmak için siyaset dehası olmaya gerek yok.
Devlet Aklı Harekete Geçmeli
Bilal Erdoğan’ın "Kolay yoldan zengin olanları örnek göstermemek lazım" uyarısı, tam da bu noktada anlam kazanıyor. Yasal boşlukları veya denetim eksikliğini fırsat bilip, piyasa gerçeklerinin üzerinde kazanç sağlayanlar, faturayı Sayın Cumhurbaşkanı'nın siyasi sermayesine ödetmektedir.
Bilal Erdoğan, babasının yanında durarak, dışarıdan yaptığı doğru analizleri artık daha güçlü bir sesle dile getiriyor. Onun işaret ettiği "içimizdeki zafiyet noktaları", tam da bu tür denetimsiz alanlardır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ve Ticaret Bakanlığı’na Açık Çağrıdır:
Muhasebe ve mali müşavirlik ücretlerindeki bu fahiş, orantısız ve enflasyonla mücadele ruhuna aykırı artışlar derhal mercek altına alınmalıdır. "Defter tasdik" adı altında toplanan ve karşılığı tartışmalı olan milyarlarca liralık hacim denetlenmelidir.
Bu mesele, basit bir "oda tarifesi" meselesi değildir. Bu mesele, esnafı devlete küstüren, piyasa dengesini bozan ve siyasi istikrarı hedef alan subliminal bir ekonomik mühendisliktir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yükünü hafifletmek istiyorsa, önce vatandaşın sırtına haksız yere yüklenen bu küfeleri atmalıdır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

