,, ,
Hikmet Demirsoy
Köşe Yazarı
Hikmet Demirsoy
 

Zeliha – IV

Süleyman, İstanbul’a gidiş için tüm hazırlıkları bitirmiş, biletleri satın almış ve Samet’i haberdar etmişti. “Çok dikkat edin” diye de sıkı sıkıya tembihlemişti. “Eğer yakalanırsanız benim ismimi vermeyin, sizinkilerle giderayak papaz etmeyin beni” demişti. Samet ve Zeliha’nın içinde heyecan fırtınaları kopmaya başlamıştı. Zeliha ailesinden ve kendisini zorla verecekleri Mükerrem’den kaçmanın sevinci içindeyken, Samet’in içinde tıpkı Zeliha için babasına karşı çıktığı zamanda olduğu gibi tereddütler vardı. Acaba ablasını peşine takarak hata mı yapıyordu? Yalnız kendisi olsa babası ve ağabeyi önce epey kızacaklar ama sonra olayı unutup üstüne gitmeyeceklerdi. Sonuçta burada kalırsa kendisinden bir fayda sağlayamayacaklarını biliyorlardı. Onlar gibi ırgatlık yapmaya tarlalara çıkmıyordu Samet. Onun varlığı veya yokluğu bir şeyi değiştirmeyecekti. Ama Zeliha? Onun durumu farklıydı. Zeliha’nın da İstanbul’a kaçması demek neredeyse tüm ailenin erkeklerinin onun peşine düşmesi demekti. Kızın cezasını vermeden yani öldürmeden rahat etmezlerdi. Bilhassa nişanlısı Mükerrem. Çok tehlikeli bir tipti o. Zeliha’nın peşine düşmeleri demek kendisinin de tehlikede olması demekti. Bir yanda da Süleyman vardı. Ablası ile birbirlerine bakışlarını fark etmişti. Birbirlerinden hoşlanmışlardı ve bu da kendi geleceği için sıkıntı yaratırdı. Gideceklerinden annesinin de haberi yoktu. Ona bahsettikleri takdirde durumdan herkesin bir anda haberi olacağı kesindi. Bu nedenle annelerine kaçarken bir mektup bırakmaya karar verdiler. Mektubu Zeliha yazacaktı. Şöyle yazdı mektubunda: “Canım annem. Ben ve Samet kendi geleceğimiz için yuvadan uçma kararı aldık. İnanıyoruz ki her şey bizim için güzel olacak. Samet hayattaki en büyük emeli olan üniversiteye gidecek, bense özgürlüğe uçacağım. Benim bir kadın olarak yerim ev değil anne. Ben her yönden hür olabilmeliyim, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeliyim, sevdiğim ama çok sevdiğim biri ile yuva kurabilmeli ve çocuklarımı huzur içinde büyütebilmeliyim. Yani kısaca mutlu olmalıyım anne. Bizi merak etme ne olur. Abla kardeş olarak birbirimizi her zaman koruyup kollayacağımıza emin ol. Tekrar ama bu sefer farklı kişilikler olarak görüşmek üzere şimdilik hoşça kal canım annem. Kızın ve oğlun. Kendilerini İstanbul’a götürecek otobüs gece saat on ikide otogardan kalkacaktı. Saat on bir buçukta herkes uyuduktan sonra evden yavaşça çıktılar. Her ikisinin elinde de sadece birer ufak çanta vardı, valiz bile değil. İçlerine sadece birkaç günlük kıyafet tıkıştırmışlardı. Zaten giyecekleri fazla üst başları da yoktu ki. Kendilerini İstanbul’a sağ salim bir atsalar, gerisini ondan sonra hallederlerdi. Bir aksilikle karşılaşmadan, otobüsün kalkmasına on dakika kala peronda Süleyman ile buluştular. Buluştukları anda Samet, ablası ve Süleyman’ın tavırlarına özellikle dikkat etmişti. Samet artık emindi, ablası ve arkadaşı için ateş çoktan bacayı sarmıştı. XI Nedim ve Ekrem emniyette toplantı salonunda kriminal şubeden kendilerine gönderilen kamera kayıtlarını inceliyorlardı. Samet, otopsi raporuna göre intihar ettiği akşamın sabahında görüntülerde giriş yaparken yakalanmıştı. Yalnızdı ve yürüyüşünde tereddütlü bir hava vardı. Sık sık takip ediliyormuş gibi etrafına bakınıyor ve huzursuzluğu her hareketinden belli oluyordu. Nedim görüntüleri birkaç kez üst üste seyrettikten sonra “Ekrem, bu çocuk ormana girdiği sırada kararını vermiş zaten. Oraya resmen hayatına son vermeye gelmiş. Ormanın kapanmasını, el ayak çekilmesini beklemiş. Muhtemelen bir yere gizlenmiştir. Ortam uygun olunca da çok düşünmeden tetiği çekmiş. Ama yalnız değildi. Önsezilerim beni yanıltmıyorsa…ki yanıltmadığına eminim bu olayda onu intihara sürükleyen, ona bu işi yaptıran biri ya da birileri var.” dedi kendinden emin bir şekilde. Gözlerini yardımcısından ayırmıyordu. Ekrem cevapladı: “Başkomiserim, emrettiğiniz gibi, babası, amcası, ağabeyi Cevdet ve zorla evlendirecekleri Mükerrem adındaki şahıs Osmaniye’deki arkadaşlar tarafından gözaltına alındı. Buraya gönderiliyorlar sorgulama için” “Güzel, Peki Samet’in cebinden çıkan mektup, bize gönderdiler mi onu?” Ekrem önündeki kalın dosyayı açtı ve içinden mektubu çekip çıkarttı: “Burada komiserim. Üzerindeki parmak izleri Samet’in parmak izi ile eşleşiyor.” Ekrem, üzerinde işlem yapıldıktan sonra tekrar zarf içerisine konmuş mektubu Nedim’e uzattı. Nedim zarfı aldı, önce üzerindeki yazıyı tekrar yüksek sesle okudu: “Ölümümden kimse sorumlu olmasa da aslında sorumlu olan süregiden düzendir. Sorumlular kendilerini biliyorlar” Zarfı elinde iki üç kere çevirdikten sonra içindeki kağıdı dışarı çıkarttı. Düzgün bir el yazısı ile yazılmış tek sayfadan ibaret bir mektuptu. Düzgünce ikiye katlanmış ve biraz da buruşmuştu. Nedim kağıdı açtı, masanın üzerine koydu ve eli ile düzleyip yardımcısının da duyabilmesi için yüksek sesle okumaya başladı: “Ben Samet…Kuyucuların en küçük oğlu. Bugünden sonra da el alemin anacağı şekilde “abla katili Samet. Neden mi katil? Koruyamadım ablamı çünkü. İçime kazık çakmış önyargılarım ve ikilemlerimin etkisiyle donup kaldım. Evet, arada kalmış zavallı biriydim ben. Bir yanda beni çok seven ve bu uğurda canını bile feda edebilecek ablam Zeliha, karşı yanda da töre, ahlak ve namus. Ama gerçek şu ki; töre, ahlak, namus diye başımızı yiyenler bilmezlerdi ki namus denen şeyi en çok kirletenler kendileridir. Bir süre önce geldik adına İstanbul denen gayya kuyusuna. Ablamın da benim de hayallerimiz, ümitlerimiz vardı. Ablamın ümidi özgürlüktü. Benimse okumak, adam olmak. Ama çabuk tükendik. Ablam özgürlüğüne kavuşamadan yitip gitti, ben de şehrin acımasızlığının pençeleri arasında savruldum. Ümitlerimiz günden güne eridi ve hızla dibi gördü. Ablamın imam nikahlı kocası Süleyman; aslında bu konuda en masum o. Ben aralarındaki ilişkiyi asla kabullenemedim. Ama zavallı ablam sevdi. Hem de çok sevdi onu ve ne yazık ki karşımızdakiler kurnaz; beni buradan yani en zayıf noktamdan yakaladılar. En başta da Mükerrem denen kalpsiz. Abim Cevdet ile birlikte sık sık bizi takibe geldiler buralara. Her geldiklerinde beni arıyorlardı. Evden uzaklaştım. Terk ettim ablamı. Amacım benim üzerime gelmelerini sağlamak, ablamı onlardan uzak tutmaktı. Her görüşmemizde bana aile meclisinin kararını verdiğini, ablamın cezasının ölüm olduğunu ve bunu da benim yapmam gerektiğini söylediler. Baskı altına aldılar beni. Neden? Çünkü aralarında en küçük bendim. Kadınsan ve küçüksen söz hakkın da yokmuş. Kahrolası töre bunu gerektirirmiş. Önceleri karşı çıktım direndim, daha sonra beni Süleyman üzerinden yakaladılar. Ablamın onunla nikahsız yaşadığını, hem evden kaçarak hem de bilmediği bir yerde bilmediği bir adamla nikahsız yaşayarak namusumuzu kirlettiğinden dem vurdular. Ne yalan söyleyeyim, etkileri altında kalıyordum yavaş yavaş. Sonunda konuşmalarımızı ablama anlattım. İnanır mısınız ablam hiç korkmadı. Çağır şunları buraya bir konuşalım dedi bana. Önce karşı çıktım. Ama o ısrar edince kabul ettim, nereden bileydim ki böyle olacağını. Görüşme gününü Süleyman’ın evde olmadığı bir güne rastlatmalıydık. Günü ablam bana söyledi ben de bunlara. Belirlediğimiz günde bunlar akbaba gibi yine çöktüler başıma. Tabanca çok ses çıkartır diye elime bir bıçak tutuşturdular. Hadi dediler bana bitir şu işi …              XII Zeliha çalan zilin sesi ile irkildi. Kendine çeki düzen vererek sokak kapısına doğru yürüdü. “Kim o?” dedi kendine güvenen ve sert bir ses tonu ile. Kapının ardından cılız sesle bir cevap geldi: “Abla benim, açar mısın?” Zeliha kapının üzerindeki gözetleme deliğinden baktı. Önde Samet, arkasında ağabeyi Cevdet ve Mükerrem olacak o kopuk. Hiç tereddüt etmeden kapıyı açtı. Mükerrem, kardeşini omuzundan tutup çekerek içeriye kendini ilk atan oldu. Atar atmaz da bakışlarını çevrede gezdirerek: “Hoş bulduk Zeliha hanımefendi” dedi alaycı bir tonla. Onun peşinden önce Cevdet, daha sonra da Samet girdi içeriye. Cevdet kız kardeşinin gözlerinin içerisine nefretle bakıyor, Samet de onun peşi sıra mahcup bir şekilde hareketsiz duruyordu. “Geçin içeriye, şöyle oturun konuşalım” dedi Zeliha salondaki koltukları eliyle göstererek. Hareketlerinde korkudan hiçbir eser yoktu. Gözleri ile ağabeyi ve Mükerrem’e “sizden zerre kadar korkmuyorum” mesajını çok açık veriyordu. Cevdet ve Mükerrem salondaki ikili koltuğa yan yana oturdular, Samet hemen yemek masasının önünde ayakta gergin bir şekilde bekliyordu. Zeliha iskemlelerden birini çekerek oturdu ve “Ne istiyorsunuz bakalım, derdiniz nedir sizin?” diye sordu. Ağabeyi Cevdet söze başladı: “Bir de derdimizi mi soruyorsun? Sen namussuzsun, ailemizin şerefini iki paralık ettin? Kaçtın gittin, bu günah yuvasında herifin biri ile yaşıyorsun. Yetmedi bir de kardeşimizi ayarttın.” “Bir kadının özgür yaşamak istemesi namussuzluk mudur abi?” dedi Zeliha ve karşısındakinin konuşmasına fırsat vermeden hızlıca devam etti: “Yoksa kadını bir mal olarak gören, sırtından sopayı eksik etmemekle övünenlerin yaptıkları mı namussuzluktur, sen önce buna bir cevap ver” Cevdet söyleyecek söz bulamadı, sinirinden dişleriyle dudaklarını kemiriyordu. O ana kadar suskun kalan Mükerrem lafa girdi: “İstanbul dilini uzatmış senin kadın! O dili öyle bir keserler ki sudan çıkmış eşeğe dönersin dikkat et!” dedi ve hiddetle ayağa fırladı. Cevdet, Mükerrem’e eliyle sakin olmasını işaret ederken Zeliha tekrar konuştu: “Ben niye geldiğinizi biliyorum sizin. Aile meclisi katlimi istedi değil mi? Katli vaciptir o şıllığın dediler. Kim verdi bu kararı, babam mı amcam mı?” Cevdet dudaklarını ısırmaya devam ederek: “Orası seni ilgilendirmez. Namusumuzu kirletmenin bedelini canınla ödeyeceksin” dedi hınçla. O sırada Mükerrem Zeliha’nın hemen arkasında duran Samet’e kaş göz işareti yapıyordu. Samet yine tereddüt içindeydi. O sırada Zeliha bunu fark ederek haykırdı: “Korkaklar. Yapacak cesaretiniz yok değil mi? Bunun için kardeşimi kullanacaksınız. Tüh sizin erkekliğinize!” Zeliha aniden arkasına döndü ve kardeşi ile göz göze geldi. İkisinin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Cevdet bu işi küçük kardeşinin yapamayacağını anladığından cebinde tedbir olarak taşıdığı bıçağı çıkarttı ve bir çırpıda Zeliha’nın sırtının ortasına sapladı. Zaman aniden durmuştu. Samet yere düşen ablasına çaresizce bakarken, Cevdet’in kolundan çekmesi ile kendine geldi. “Haydi” dedi Cevdet “Çabuk olalım” İki adam peşlerinden Samet’i de çekiştirerek hızla kaçış yolunu tuttular. XIII … Ablama ağabeyim Cevdet kıydı. Gözünü kırpmadan canını aldı onun. Bense ablamı korumak için hiçbir şey yapmadım. Bu yüzden asıl katili benim ve her suçun bir cezası olmalı. Benim cezam da ölüm. Hem kimbilir belki var dedikleri öbür tarafta ablamla tekrar karşılaşırız. Ablam özgürlüğüne orada kavuşmuştur belki, değil mi? Sahi, kadınların hür ve dilediğince yaşayabildikleri bir öbür taraf var mıdır? Göreceğiz! Mektubu bitirdikten sonra Nedim kafasını kaldırdı ve yaşaran gözleriyle yardımcısına baktı. “Dünyada dilediğince yaşama hakkı kutsaldır Ekrem. Hele kadınların itilip kakıldığı, hırpalandığı, hiçe sayıldığı ve katledildiği bu ülkede hepimizin görevi bu kutsal hakka sahip çıkmamız” Nedim bunları söyledikten sonra toparlandı ve hızla ayağa kalkarak “Haydi bakalım, şimdi şu ağabey Cevdet ve Mükerrem’in karşılama töreni ile ilgilenelim” dedi hırsla.   SON  
Ekleme Tarihi: 15 Mart 2022 - Salı

Zeliha – IV

Süleyman, İstanbul’a gidiş için tüm hazırlıkları bitirmiş, biletleri satın almış ve Samet’i haberdar etmişti. “Çok dikkat edin” diye de sıkı sıkıya tembihlemişti. “Eğer yakalanırsanız benim ismimi vermeyin, sizinkilerle giderayak papaz etmeyin beni” demişti.

Samet ve Zeliha’nın içinde heyecan fırtınaları kopmaya başlamıştı. Zeliha ailesinden ve kendisini zorla verecekleri Mükerrem’den kaçmanın sevinci içindeyken, Samet’in içinde tıpkı Zeliha için babasına karşı çıktığı zamanda olduğu gibi tereddütler vardı. Acaba ablasını peşine takarak hata mı yapıyordu? Yalnız kendisi olsa babası ve ağabeyi önce epey kızacaklar ama sonra olayı unutup üstüne gitmeyeceklerdi. Sonuçta burada kalırsa kendisinden bir fayda sağlayamayacaklarını biliyorlardı. Onlar gibi ırgatlık yapmaya tarlalara çıkmıyordu Samet. Onun varlığı veya yokluğu bir şeyi değiştirmeyecekti. Ama Zeliha? Onun durumu farklıydı. Zeliha’nın da İstanbul’a kaçması demek neredeyse tüm ailenin erkeklerinin onun peşine düşmesi demekti. Kızın cezasını vermeden yani öldürmeden rahat etmezlerdi. Bilhassa nişanlısı Mükerrem. Çok tehlikeli bir tipti o. Zeliha’nın peşine düşmeleri demek kendisinin de tehlikede olması demekti. Bir yanda da Süleyman vardı. Ablası ile birbirlerine bakışlarını fark etmişti. Birbirlerinden hoşlanmışlardı ve bu da kendi geleceği için sıkıntı yaratırdı.

Gideceklerinden annesinin de haberi yoktu. Ona bahsettikleri takdirde durumdan herkesin bir anda haberi olacağı kesindi. Bu nedenle annelerine kaçarken bir mektup bırakmaya karar verdiler. Mektubu Zeliha yazacaktı. Şöyle yazdı mektubunda: “Canım annem. Ben ve Samet kendi geleceğimiz için yuvadan uçma kararı aldık. İnanıyoruz ki her şey bizim için güzel olacak. Samet hayattaki en büyük emeli olan üniversiteye gidecek, bense özgürlüğe uçacağım. Benim bir kadın olarak yerim ev değil anne. Ben her yönden hür olabilmeliyim, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeliyim, sevdiğim ama çok sevdiğim biri ile yuva kurabilmeli ve çocuklarımı huzur içinde büyütebilmeliyim. Yani kısaca mutlu olmalıyım anne. Bizi merak etme ne olur. Abla kardeş olarak birbirimizi her zaman koruyup kollayacağımıza emin ol. Tekrar ama bu sefer farklı kişilikler olarak görüşmek üzere şimdilik hoşça kal canım annem. Kızın ve oğlun.

Kendilerini İstanbul’a götürecek otobüs gece saat on ikide otogardan kalkacaktı. Saat on bir buçukta herkes uyuduktan sonra evden yavaşça çıktılar. Her ikisinin elinde de sadece birer ufak çanta vardı, valiz bile değil. İçlerine sadece birkaç günlük kıyafet tıkıştırmışlardı. Zaten giyecekleri fazla üst başları da yoktu ki. Kendilerini İstanbul’a sağ salim bir atsalar, gerisini ondan sonra hallederlerdi.

Bir aksilikle karşılaşmadan, otobüsün kalkmasına on dakika kala peronda Süleyman ile buluştular. Buluştukları anda Samet, ablası ve Süleyman’ın tavırlarına özellikle dikkat etmişti. Samet artık emindi, ablası ve arkadaşı için ateş çoktan bacayı sarmıştı.

XI

Nedim ve Ekrem emniyette toplantı salonunda kriminal şubeden kendilerine gönderilen kamera kayıtlarını inceliyorlardı. Samet, otopsi raporuna göre intihar ettiği akşamın sabahında görüntülerde giriş yaparken yakalanmıştı. Yalnızdı ve yürüyüşünde tereddütlü bir hava vardı. Sık sık takip ediliyormuş gibi etrafına bakınıyor ve huzursuzluğu her hareketinden belli oluyordu.

Nedim görüntüleri birkaç kez üst üste seyrettikten sonra “Ekrem, bu çocuk ormana girdiği sırada kararını vermiş zaten. Oraya resmen hayatına son vermeye gelmiş. Ormanın kapanmasını, el ayak çekilmesini beklemiş. Muhtemelen bir yere gizlenmiştir. Ortam uygun olunca da çok düşünmeden tetiği çekmiş. Ama yalnız değildi. Önsezilerim beni yanıltmıyorsa…ki yanıltmadığına eminim bu olayda onu intihara sürükleyen, ona bu işi yaptıran biri ya da birileri var.” dedi kendinden emin bir şekilde. Gözlerini yardımcısından ayırmıyordu.

Ekrem cevapladı:

“Başkomiserim, emrettiğiniz gibi, babası, amcası, ağabeyi Cevdet ve zorla evlendirecekleri Mükerrem adındaki şahıs Osmaniye’deki arkadaşlar tarafından gözaltına alındı. Buraya gönderiliyorlar sorgulama için”

“Güzel, Peki Samet’in cebinden çıkan mektup, bize gönderdiler mi onu?”

Ekrem önündeki kalın dosyayı açtı ve içinden mektubu çekip çıkarttı:

“Burada komiserim. Üzerindeki parmak izleri Samet’in parmak izi ile eşleşiyor.” Ekrem, üzerinde işlem yapıldıktan sonra tekrar zarf içerisine konmuş mektubu Nedim’e uzattı.

Nedim zarfı aldı, önce üzerindeki yazıyı tekrar yüksek sesle okudu: “Ölümümden kimse sorumlu olmasa da aslında sorumlu olan süregiden düzendir. Sorumlular kendilerini biliyorlar”

Zarfı elinde iki üç kere çevirdikten sonra içindeki kağıdı dışarı çıkarttı. Düzgün bir el yazısı ile yazılmış tek sayfadan ibaret bir mektuptu. Düzgünce ikiye katlanmış ve biraz da buruşmuştu. Nedim kağıdı açtı, masanın üzerine koydu ve eli ile düzleyip yardımcısının da duyabilmesi için yüksek sesle okumaya başladı:

“Ben Samet…Kuyucuların en küçük oğlu. Bugünden sonra da el alemin anacağı şekilde “abla katili Samet. Neden mi katil? Koruyamadım ablamı çünkü. İçime kazık çakmış önyargılarım ve ikilemlerimin etkisiyle donup kaldım. Evet, arada kalmış zavallı biriydim ben. Bir yanda beni çok seven ve bu uğurda canını bile feda edebilecek ablam Zeliha, karşı yanda da töre, ahlak ve namus. Ama gerçek şu ki; töre, ahlak, namus diye başımızı yiyenler bilmezlerdi ki namus denen şeyi en çok kirletenler kendileridir.

Bir süre önce geldik adına İstanbul denen gayya kuyusuna. Ablamın da benim de hayallerimiz, ümitlerimiz vardı. Ablamın ümidi özgürlüktü. Benimse okumak, adam olmak. Ama çabuk tükendik. Ablam özgürlüğüne kavuşamadan yitip gitti, ben de şehrin acımasızlığının pençeleri arasında savruldum. Ümitlerimiz günden güne eridi ve hızla dibi gördü.

Ablamın imam nikahlı kocası Süleyman; aslında bu konuda en masum o. Ben aralarındaki ilişkiyi asla kabullenemedim. Ama zavallı ablam sevdi. Hem de çok sevdi onu ve ne yazık ki karşımızdakiler kurnaz; beni buradan yani en zayıf noktamdan yakaladılar. En başta da Mükerrem denen kalpsiz. Abim Cevdet ile birlikte sık sık bizi takibe geldiler buralara. Her geldiklerinde beni arıyorlardı. Evden uzaklaştım. Terk ettim ablamı. Amacım benim üzerime gelmelerini sağlamak, ablamı onlardan uzak tutmaktı. Her görüşmemizde bana aile meclisinin kararını verdiğini, ablamın cezasının ölüm olduğunu ve bunu da benim yapmam gerektiğini söylediler. Baskı altına aldılar beni. Neden? Çünkü aralarında en küçük bendim. Kadınsan ve küçüksen söz hakkın da yokmuş. Kahrolası töre bunu gerektirirmiş. Önceleri karşı çıktım direndim, daha sonra beni Süleyman üzerinden yakaladılar. Ablamın onunla nikahsız yaşadığını, hem evden kaçarak hem de bilmediği bir yerde bilmediği bir adamla nikahsız yaşayarak namusumuzu kirlettiğinden dem vurdular. Ne yalan söyleyeyim, etkileri altında kalıyordum yavaş yavaş. Sonunda konuşmalarımızı ablama anlattım. İnanır mısınız ablam hiç korkmadı. Çağır şunları buraya bir konuşalım dedi bana. Önce karşı çıktım. Ama o ısrar edince kabul ettim, nereden bileydim ki böyle olacağını. Görüşme gününü Süleyman’ın evde olmadığı bir güne rastlatmalıydık. Günü ablam bana söyledi ben de bunlara. Belirlediğimiz günde bunlar akbaba gibi yine çöktüler başıma. Tabanca çok ses çıkartır diye elime bir bıçak tutuşturdular. Hadi dediler bana bitir şu işi

…             

XII

Zeliha çalan zilin sesi ile irkildi. Kendine çeki düzen vererek sokak kapısına doğru yürüdü.

“Kim o?” dedi kendine güvenen ve sert bir ses tonu ile.

Kapının ardından cılız sesle bir cevap geldi:

“Abla benim, açar mısın?”

Zeliha kapının üzerindeki gözetleme deliğinden baktı. Önde Samet, arkasında ağabeyi Cevdet ve Mükerrem olacak o kopuk.

Hiç tereddüt etmeden kapıyı açtı. Mükerrem, kardeşini omuzundan tutup çekerek içeriye kendini ilk atan oldu. Atar atmaz da bakışlarını çevrede gezdirerek: “Hoş bulduk Zeliha hanımefendi” dedi alaycı bir tonla.

Onun peşinden önce Cevdet, daha sonra da Samet girdi içeriye. Cevdet kız kardeşinin gözlerinin içerisine nefretle bakıyor, Samet de onun peşi sıra mahcup bir şekilde hareketsiz duruyordu.

“Geçin içeriye, şöyle oturun konuşalım” dedi Zeliha salondaki koltukları eliyle göstererek. Hareketlerinde korkudan hiçbir eser yoktu. Gözleri ile ağabeyi ve Mükerrem’e “sizden zerre kadar korkmuyorum” mesajını çok açık veriyordu.

Cevdet ve Mükerrem salondaki ikili koltuğa yan yana oturdular, Samet hemen yemek masasının önünde ayakta gergin bir şekilde bekliyordu.

Zeliha iskemlelerden birini çekerek oturdu ve “Ne istiyorsunuz bakalım, derdiniz nedir sizin?” diye sordu.

Ağabeyi Cevdet söze başladı:

“Bir de derdimizi mi soruyorsun? Sen namussuzsun, ailemizin şerefini iki paralık ettin? Kaçtın gittin, bu günah yuvasında herifin biri ile yaşıyorsun. Yetmedi bir de kardeşimizi ayarttın.”

“Bir kadının özgür yaşamak istemesi namussuzluk mudur abi?” dedi Zeliha ve karşısındakinin konuşmasına fırsat vermeden hızlıca devam etti:

“Yoksa kadını bir mal olarak gören, sırtından sopayı eksik etmemekle övünenlerin yaptıkları mı namussuzluktur, sen önce buna bir cevap ver”

Cevdet söyleyecek söz bulamadı, sinirinden dişleriyle dudaklarını kemiriyordu.

O ana kadar suskun kalan Mükerrem lafa girdi:

“İstanbul dilini uzatmış senin kadın! O dili öyle bir keserler ki sudan çıkmış eşeğe dönersin dikkat et!” dedi ve hiddetle ayağa fırladı.

Cevdet, Mükerrem’e eliyle sakin olmasını işaret ederken Zeliha tekrar konuştu:

“Ben niye geldiğinizi biliyorum sizin. Aile meclisi katlimi istedi değil mi? Katli vaciptir o şıllığın dediler. Kim verdi bu kararı, babam mı amcam mı?”

Cevdet dudaklarını ısırmaya devam ederek: “Orası seni ilgilendirmez. Namusumuzu kirletmenin bedelini canınla ödeyeceksin” dedi hınçla. O sırada Mükerrem Zeliha’nın hemen arkasında duran Samet’e kaş göz işareti yapıyordu. Samet yine tereddüt içindeydi. O sırada Zeliha bunu fark ederek haykırdı:

“Korkaklar. Yapacak cesaretiniz yok değil mi? Bunun için kardeşimi kullanacaksınız. Tüh sizin erkekliğinize!”

Zeliha aniden arkasına döndü ve kardeşi ile göz göze geldi. İkisinin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Cevdet bu işi küçük kardeşinin yapamayacağını anladığından cebinde tedbir olarak taşıdığı bıçağı çıkarttı ve bir çırpıda Zeliha’nın sırtının ortasına sapladı.

Zaman aniden durmuştu. Samet yere düşen ablasına çaresizce bakarken, Cevdet’in kolundan çekmesi ile kendine geldi. “Haydi” dedi Cevdet “Çabuk olalım” İki adam peşlerinden Samet’i de çekiştirerek hızla kaçış yolunu tuttular.

XIII

Ablama ağabeyim Cevdet kıydı. Gözünü kırpmadan canını aldı onun. Bense ablamı korumak için hiçbir şey yapmadım. Bu yüzden asıl katili benim ve her suçun bir cezası olmalı. Benim cezam da ölüm. Hem kimbilir belki var dedikleri öbür tarafta ablamla tekrar karşılaşırız. Ablam özgürlüğüne orada kavuşmuştur belki, değil mi? Sahi, kadınların hür ve dilediğince yaşayabildikleri bir öbür taraf var mıdır? Göreceğiz!

Mektubu bitirdikten sonra Nedim kafasını kaldırdı ve yaşaran gözleriyle yardımcısına baktı.

“Dünyada dilediğince yaşama hakkı kutsaldır Ekrem. Hele kadınların itilip kakıldığı, hırpalandığı, hiçe sayıldığı ve katledildiği bu ülkede hepimizin görevi bu kutsal hakka sahip çıkmamız”

Nedim bunları söyledikten sonra toparlandı ve hızla ayağa kalkarak “Haydi bakalım, şimdi şu ağabey Cevdet ve Mükerrem’in karşılama töreni ile ilgilenelim” dedi hırsla.

 

SON

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.