,, ,
Gülper Yılmaz
Köşe Yazarı
Gülper Yılmaz
 

Vatandaş Neyi Bekliyor ? 1 - Bölüm

Vatandaşlarımızın öncelikli sorunu ekonomidir ve mevcut ekonomi yönetimine alternatif bir arayış içerisinde olduğu %40-70 aralığındaki seçmenlerin mevcut siyasi partilere güvenmediği beyanlarıyla teyit edilmiştir. Devam eden sözde barış süreci konusunda dayatılan eşit vatandaşlık bazında resmi dilin değiştirilmesi yönündeki anketler -hem de YPG ve Barzani destekli anketler- DEM PARTİ’nin çoğunlukta olduğu  Diyarbakır gibi illerde tepki çekmiş ve vatandaşlarımızın sadece %16’i ikinci bir dile destek vermiştir. Bu iki veriyi yapay zeka destekli programlarla politikalara dönüştürdüğümüz zaman ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor: Türkiye’yi Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei ve ABD Başkanı Donald Trump’ın söylemlerini kullanan, ÇHC’nin bugünkü otomasyon stratejisi ile üretim yapmaya odaklanmış bir kadro hareketi kurtarabilir. İşte bu çalışmanın özeti: Öncelikle izlenen politikalarda enflasyon algısının ve dövize yönelimin azalmaması “vergi adaletsizliği ve kamu harcamalarındaki israfın önlenememesi” olarak ortaya çıkmaktadır. Mevcut hükümet veya yerine gelecek muhalefetin söylemleri bu iki sorunu çözmüyor adeta büyütmek için yarış yapıyorlar. Bu durumda halkımızın beklentisi çok net: MILEI gibi birisi çıkacak ve söylemleri ile Donald Trump ve ekibinin hatta bütün dünyanın desteğini alacak. Çünkü Arjantin bu yöntemle kısa sürede dünyanın en başarılı ülkesi haline gelmiş durumda. İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump’ın söylemleri ABD’nin soyulduğu yönündeydi. Aynı zamanda daha güçlü bir ordu konusunda hem kamu yönetimini hem de vatandaşları ikna etmişti. Çünkü ekonomiyi düzeltmek ve aynı zamanda orduyu güçlü tutmak ÇHC - Rusya Federasyonu üzerindeki baskı gücünü sağlamlaştıracaktı. Ancak uygulamada bazı verileri yanlış kullanması istediği başarıyı getirmedi. Bunun üzerine araya Yahudi Sermayesi girdi ve proğramını düzeltmesi gerektiğini hatırlattı. Herkesin anlayabileceği temel veri şuydu: ABD Teknolojide bütün dünyadan açık ara üstündü ama otomasyon ve robot kullanımında hem AB hem de ÇHC’nin çok gerisinde kalmıştı. Dolayısıyla gümrük uygulamaları ile ÇHC - Rusya Federasyonu bloğuna karşı kısa ve orta vadede başarı kazanması mümkün değildir.  Üçüncüsü; mevcut göçmen politikaları ve diğer alternatif arayışların vatandaşı sürüklediği CHP ve Zafer Partisi seçeneğinin de vatandaşların derdine çare olamayacağı anlaşılmaktadır. İsterseniz bu konuda yapmış olduğumuz çalışmaların bir kesitini okuyun ve okunma oranı %50’yi geçince devam edelim. TÜRKİYE’NİN SABİT KUR POLİTİKASI VE ÇOĞUNLUĞU İTHALAT REJİMİNE DAYALI BÜTÇE SİSTEMİNİN FAYDA VE ZARARLARI NELERDİR? Türkiye'nin sabit kur politikası (geçmişte uygulanan veya belirli dönemlerde savunulan bir yaklaşım) ve çoğunluğu ithalat rejimine dayalı bütçe sistemi ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken iki farklı konudur. Ancak, bu iki unsurun birbiriyle etkileşimi ekonomik sonuçlar doğurabilir. İşte her birinin potansiyel fayda ve zararları ile bu iki unsurun olası etkileşimi: I. Sabit Kur Politikasının Fayda ve Zararları: Faydaları: Enflasyon Kontrolü (Potansiyel): Sabit kur, özellikle yüksek enflasyon geçmişi olan ülkelerde, döviz kurunun çıpa görevi görmesi yoluyla enflasyon beklentilerini sabitleyebilir ve ithalat fiyatları üzerinden enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir. İstikrar ve Öngörülebilirlik: Sabit kur, döviz kurundaki dalgalanmaları azaltarak işletmeler için daha istikrarlı ve öngörülebilir bir ortam yaratabilir. Bu durum, yatırım kararlarını ve dış ticareti teşvik edebilir. Düşük Faiz Oranları (Potansiyel): Döviz kuru istikrarı, ülkenin risk primini düşürebilir ve bu da faiz oranlarının düşmesine olanak sağlayabilir. Uluslararası Ticaretin Kolaylaşması: Sabit kur, döviz kuru riskini azaltarak uluslararası ticareti kolaylaştırabilir. Zararları: Rekabet Kaybı: Sabit kur, özellikle enflasyonun sabit kur çıpası olan ülkenin enflasyonunun üzerinde seyrettiği durumlarda, yerel para biriminin reel olarak değerlenmesine yol açabilir. Bu durum, yerli üreticilerin rekabet gücünü azaltır ve ithalatı teşvik eder. Döviz Rezervleri Üzerinde Baskı: Sabit kuru savunmak için merkez bankasının döviz piyasasına müdahale etmesi gerekebilir. Özellikle sermaye çıkışlarının yaşandığı dönemlerde bu müdahaleler döviz rezervlerini ciddi şekilde eritebilir. Bağımsız Para Politikası Kaybı: Sabit kur rejimi, merkez bankasının faiz oranlarını ve para politikasını kendi ekonomik koşullarına göre belirleme özgürlüğünü kısıtlar. Para politikası, sabit kur hedefine hizmet etmek zorunda kalır. Ani Kur Ayarlaması Riski: Sabit kurun uzun süre sürdürülemez hale gelmesi durumunda, ani ve sert bir devalüasyon (kur ayarlaması) yaşanabilir. Bu durum, ekonomik şoklara ve belirsizliğe yol açabilir. Spekülatif Saldırılara Açıklık: Sabit kur rejimleri, döviz kuru üzerinde spekülatif saldırılara karşı savunmasız olabilir. Piyasalar, sabit kurun sürdürülebilir olmadığını düşündüğünde büyük sermaye hareketleri yaşanabilir. II. Çoğunluğu İthalat Rejimine Dayalı Bütçe Sisteminin Fayda ve Zararları: Faydaları (Sınırlı ve Koşullu): Vergi Gelirlerinde Artış (Kısa Vadeli ve Belirli Durumlarda): İthalat üzerinden alınan gümrük vergileri ve diğer dolaylı vergiler (KDV gibi) bütçe gelirlerini artırabilir. Ancak bu, sürdürülebilir bir gelir kaynağı olmayabilir ve yerli üretimi olumsuz etkileyebilir. Tüketici Refahı (Belirli Ürünlerde): Eğer yerli üretimde olmayan veya yetersiz olan malların ithalatı yoluyla tüketicilere daha çeşitli ve uygun fiyatlı ürünler sunulabilirse, kısa vadede tüketici refahı artabilir. Zararları: Bütçe Açığına Yatkınlık: İthalatın yüksek olduğu bir ekonomide, döviz kurundaki artışlar (özellikle sabit kurun terk edilmesi veya dalgalı kurda yaşanan değer kayıpları) ithalat maliyetlerini ve dolayısıyla bütçe üzerindeki yükü artırabilir. Döviz Kuru Riskine Yüksek Maruziyet: Bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı ithalat üzerinden elde ediliyorsa, döviz kurundaki dalgalanmalar bütçe dengesini olumsuz etkileyebilir. Yerli Üretimin Desteklenmemesi: İthalata dayalı bir bütçe sistemi, yerli üretimi teşvik etmek yerine ithalatı kolaylaştırabilir. Bu durum, yerli sanayinin gelişmesini engelleyebilir ve dışa bağımlılığı artırabilir. Cari Açık Sorununu Derinleştirebilir: Yüksek ithalat, cari açığın büyümesine katkıda bulunabilir ve bu da döviz kuru üzerinde baskı yaratabilir. Ekonomik Kırılganlık: Dış ekonomik şoklara ve döviz kuru dalgalanmalarına karşı ekonomiyi daha kırılgan hale getirebilir. İthalat fiyatlarındaki artışlar doğrudan enflasyona yansıyabilir. Vergi Tabanının Daralması (Uzun Vadede): Güçlü bir yerli üretim sektörü olmaması, uzun vadede vergi tabanının daralmasına ve bütçe gelirlerinin sürdürülebilirliğinin azalmasına yol açabilir. Sabit Kur ve İthalata Dayalı Bütçe Sisteminin Olası Etkileşimi: Başlangıçta Bütçe Gelirlerini Artırabilir: Sabit kur rejimi altında ithalat nispeten ucuz olabilir ve bu da ithalat hacmini yüksek tutarak ithalat vergileri üzerinden bütçe gelirlerini artırabilir. Rekabet Kaybı ve İthalat Bağımlılığını Artırabilir: Sabit kur, yerli üretimin rekabet gücünü azaltarak ithalat bağımlılığını daha da derinleştirebilir. Bu durum, bütçe sisteminin ithalata olan bağımlılığını artırır. Kur Ayarlaması Sonrası Bütçe Açığı Riski: Sabit kurun terk edilmesi veya dalgalı kurda yaşanan sert değer kayıpları, ithalat maliyetlerini önemli ölçüde artırarak bütçe üzerinde büyük bir yük oluşturabilir ve bütçe açığını derinleştirebilir. Döviz Rezervleri Azaldıkça Risk Artar: Sabit kuru savunmak için kullanılan döviz rezervlerinin azalması durumunda, kurun sürdürülebilirliği sorgulanır ve olası bir devalüasyon bütçe için büyük bir risk oluşturur.
Ekleme Tarihi: 07 May 2025 - Wednesday

Vatandaş Neyi Bekliyor ? 1 - Bölüm

Vatandaşlarımızın öncelikli sorunu ekonomidir ve mevcut ekonomi yönetimine alternatif bir arayış içerisinde olduğu %40-70 aralığındaki seçmenlerin mevcut siyasi partilere güvenmediği beyanlarıyla teyit edilmiştir. Devam eden sözde barış süreci konusunda dayatılan eşit vatandaşlık bazında resmi dilin değiştirilmesi yönündeki anketler -hem de YPG ve Barzani destekli anketler- DEM PARTİ’nin çoğunlukta olduğu  Diyarbakır gibi illerde tepki çekmiş ve vatandaşlarımızın sadece %16’i ikinci bir dile destek vermiştir. Bu iki veriyi yapay zeka destekli programlarla politikalara dönüştürdüğümüz zaman ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor: Türkiye’yi Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei ve ABD Başkanı Donald Trump’ın söylemlerini kullanan, ÇHC’nin bugünkü otomasyon stratejisi ile üretim yapmaya odaklanmış bir kadro hareketi kurtarabilir. İşte bu çalışmanın özeti:

Öncelikle izlenen politikalarda enflasyon algısının ve dövize yönelimin azalmaması “vergi adaletsizliği ve kamu harcamalarındaki israfın önlenememesi” olarak ortaya çıkmaktadır. Mevcut hükümet veya yerine gelecek muhalefetin söylemleri bu iki sorunu çözmüyor adeta büyütmek için yarış yapıyorlar. Bu durumda halkımızın beklentisi çok net: MILEI gibi birisi çıkacak ve söylemleri ile Donald Trump ve ekibinin hatta bütün dünyanın desteğini alacak. Çünkü Arjantin bu yöntemle kısa sürede dünyanın en başarılı ülkesi haline gelmiş durumda.

İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump’ın söylemleri ABD’nin soyulduğu yönündeydi. Aynı zamanda daha güçlü bir ordu konusunda hem kamu yönetimini hem de vatandaşları ikna etmişti. Çünkü ekonomiyi düzeltmek ve aynı zamanda orduyu güçlü tutmak ÇHC - Rusya Federasyonu üzerindeki baskı gücünü sağlamlaştıracaktı. Ancak uygulamada bazı verileri yanlış kullanması istediği başarıyı getirmedi. Bunun üzerine araya Yahudi Sermayesi girdi ve proğramını düzeltmesi gerektiğini hatırlattı. Herkesin anlayabileceği temel veri şuydu: ABD Teknolojide bütün dünyadan açık ara üstündü ama otomasyon ve robot kullanımında hem AB hem de ÇHC’nin çok gerisinde kalmıştı. Dolayısıyla gümrük uygulamaları ile ÇHC - Rusya Federasyonu bloğuna karşı kısa ve orta vadede başarı kazanması mümkün değildir. 

Üçüncüsü; mevcut göçmen politikaları ve diğer alternatif arayışların vatandaşı sürüklediği CHP ve Zafer Partisi seçeneğinin de vatandaşların derdine çare olamayacağı anlaşılmaktadır. İsterseniz bu konuda yapmış olduğumuz çalışmaların bir kesitini okuyun ve okunma oranı %50’yi geçince devam edelim.

TÜRKİYE’NİN SABİT KUR POLİTİKASI VE ÇOĞUNLUĞU İTHALAT REJİMİNE DAYALI BÜTÇE SİSTEMİNİN FAYDA VE ZARARLARI NELERDİR?

Türkiye'nin sabit kur politikası (geçmişte uygulanan veya belirli dönemlerde savunulan bir yaklaşım) ve çoğunluğu ithalat rejimine dayalı bütçe sistemi ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken iki farklı konudur. Ancak, bu iki unsurun birbiriyle etkileşimi ekonomik sonuçlar doğurabilir. İşte her birinin potansiyel fayda ve zararları ile bu iki unsurun olası etkileşimi:

I. Sabit Kur Politikasının Fayda ve Zararları:

Faydaları:

Enflasyon Kontrolü (Potansiyel): Sabit kur, özellikle yüksek enflasyon geçmişi olan ülkelerde, döviz kurunun çıpa görevi görmesi yoluyla enflasyon beklentilerini sabitleyebilir ve ithalat fiyatları üzerinden enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir.
İstikrar ve Öngörülebilirlik: Sabit kur, döviz kurundaki dalgalanmaları azaltarak işletmeler için daha istikrarlı ve öngörülebilir bir ortam yaratabilir. Bu durum, yatırım kararlarını ve dış ticareti teşvik edebilir.

Düşük Faiz Oranları (Potansiyel): Döviz kuru istikrarı, ülkenin risk primini düşürebilir ve bu da faiz oranlarının düşmesine olanak sağlayabilir.

Uluslararası Ticaretin Kolaylaşması: Sabit kur, döviz kuru riskini azaltarak uluslararası ticareti kolaylaştırabilir.

Zararları:

Rekabet Kaybı: Sabit kur, özellikle enflasyonun sabit kur çıpası olan ülkenin enflasyonunun üzerinde seyrettiği durumlarda, yerel para biriminin reel olarak değerlenmesine yol açabilir. Bu durum, yerli üreticilerin rekabet gücünü azaltır ve ithalatı teşvik eder.

Döviz Rezervleri Üzerinde Baskı: Sabit kuru savunmak için merkez bankasının döviz piyasasına müdahale etmesi gerekebilir. Özellikle sermaye çıkışlarının yaşandığı dönemlerde bu müdahaleler döviz rezervlerini ciddi şekilde eritebilir.

Bağımsız Para Politikası Kaybı: Sabit kur rejimi, merkez bankasının faiz oranlarını ve para politikasını kendi ekonomik koşullarına göre belirleme özgürlüğünü kısıtlar. Para politikası, sabit kur hedefine hizmet etmek zorunda kalır.

Ani Kur Ayarlaması Riski: Sabit kurun uzun süre sürdürülemez hale gelmesi durumunda, ani ve sert bir devalüasyon (kur ayarlaması) yaşanabilir. Bu durum, ekonomik şoklara ve belirsizliğe yol açabilir.

Spekülatif Saldırılara Açıklık: Sabit kur rejimleri, döviz kuru üzerinde spekülatif saldırılara karşı savunmasız olabilir. Piyasalar, sabit kurun sürdürülebilir olmadığını düşündüğünde büyük sermaye hareketleri yaşanabilir.

II. Çoğunluğu İthalat Rejimine Dayalı Bütçe Sisteminin Fayda ve Zararları:

Faydaları (Sınırlı ve Koşullu):

Vergi Gelirlerinde Artış (Kısa Vadeli ve Belirli Durumlarda): İthalat üzerinden alınan gümrük vergileri ve diğer dolaylı vergiler (KDV gibi) bütçe gelirlerini artırabilir. Ancak bu, sürdürülebilir bir gelir kaynağı olmayabilir ve yerli üretimi olumsuz etkileyebilir.

Tüketici Refahı (Belirli Ürünlerde): Eğer yerli üretimde olmayan veya yetersiz olan malların ithalatı yoluyla tüketicilere daha çeşitli ve uygun fiyatlı ürünler sunulabilirse, kısa vadede tüketici refahı artabilir.

Zararları:

Bütçe Açığına Yatkınlık: İthalatın yüksek olduğu bir ekonomide, döviz kurundaki artışlar (özellikle sabit kurun terk edilmesi veya dalgalı kurda yaşanan değer kayıpları) ithalat maliyetlerini ve dolayısıyla bütçe üzerindeki yükü artırabilir.

Döviz Kuru Riskine Yüksek Maruziyet: Bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı ithalat üzerinden elde ediliyorsa, döviz kurundaki dalgalanmalar bütçe dengesini olumsuz etkileyebilir.

Yerli Üretimin Desteklenmemesi: İthalata dayalı bir bütçe sistemi, yerli üretimi teşvik etmek yerine ithalatı kolaylaştırabilir. Bu durum, yerli sanayinin gelişmesini engelleyebilir ve dışa bağımlılığı artırabilir.

Cari Açık Sorununu Derinleştirebilir: Yüksek ithalat, cari açığın büyümesine katkıda bulunabilir ve bu da döviz kuru üzerinde baskı yaratabilir.

Ekonomik Kırılganlık: Dış ekonomik şoklara ve döviz kuru dalgalanmalarına karşı ekonomiyi daha kırılgan hale getirebilir. İthalat fiyatlarındaki artışlar doğrudan enflasyona yansıyabilir.

Vergi Tabanının Daralması (Uzun Vadede): Güçlü bir yerli üretim sektörü olmaması, uzun vadede vergi tabanının daralmasına ve bütçe gelirlerinin sürdürülebilirliğinin azalmasına yol açabilir.

Sabit Kur ve İthalata Dayalı Bütçe Sisteminin Olası Etkileşimi:

Başlangıçta Bütçe Gelirlerini Artırabilir: Sabit kur rejimi altında ithalat nispeten ucuz olabilir ve bu da ithalat hacmini yüksek tutarak ithalat vergileri üzerinden bütçe gelirlerini artırabilir.

Rekabet Kaybı ve İthalat Bağımlılığını Artırabilir: Sabit kur, yerli üretimin rekabet gücünü azaltarak ithalat bağımlılığını daha da derinleştirebilir. Bu durum, bütçe sisteminin ithalata olan bağımlılığını artırır.

Kur Ayarlaması Sonrası Bütçe Açığı Riski: Sabit kurun terk edilmesi veya dalgalı kurda yaşanan sert değer kayıpları, ithalat maliyetlerini önemli ölçüde artırarak bütçe üzerinde büyük bir yük oluşturabilir ve bütçe açığını derinleştirebilir.

Döviz Rezervleri Azaldıkça Risk Artar: Sabit kuru savunmak için kullanılan döviz rezervlerinin azalması durumunda, kurun sürdürülebilirliği sorgulanır ve olası bir devalüasyon bütçe için büyük bir risk oluşturur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve newsfindy.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.