TİP'ten Tutuklu Öğrencilere Destek: "Derdimiz MESEM'e Hayır Diyenleri Hapiste Tutmak Değil"

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’ni protesto etmelerinin ardından tutuklanan 16 gencin tutukluluğuna yönelik itirazın reddedilmesine ilişkin “Gerçek suçlular sokağa salınırken ya da açık cezaevlerine giderken, bunların derdi ‘MESEM’e hayır’ dedi diye öğrencileri hapiste tutmak” ifadelerini kullandı.

TİP’li Öğrenciler, İstanbul’da düzenlenen ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in de yer aldığı Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’ni protesto etmiş, eylemin ardından gözaltına alınan öğrencilerden 16’sı, “Mala Zarar Verme” ve “Görevi Yaptırmamak için Direnme” suçlarından açılan soruşturma kapsamında tutuklanmıştı. Öğrencilerin, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet” ile “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlarından açılan soruşturma kapsamında ise tutuksuz yargılanmalarına karar verilmişti.

MESEM Zirvesi’nin düzenlediği ve eylemin gerçekleştirdiği otelin yetkililerinin şikayetlerini geri çekmesi üzerine, dün 16 gencin tutukluluğuna yapılan itiraz ise reddedilmişti.

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, bu sabah Sözcü TV ekranlarında yayınlanan “Para Politika” programına katılarak gazeteci Damla Doğan Tuncel’in konuyla ilgili sorularını yanıtladı.

“Bu ülkenin çocuklarına çizilen görev ucuz iş gücü olmak” sözleriyle AKP iktidarının eğitim alanındaki politikalarını eleştiren Kadıgil, 16 gencin tutukluluğuna yönelik itirazın reddedilmesine yönelik de “Gerçek suçlular sokağa salınırken, bunların derdi ‘MESEM’e hayır’ dedi diye öğrencileri hapiste tutmak” şeklinde konuştu.

‘BU ÜLKEDE ARTIK ‘BEN TEBAA DEĞİLİM, YURTTAŞIM’ DEMEK SUÇ’

Sera Kadıgil, Tuncel’in “Yılbaşından bu yana 85 çocuk işçimizi kaybettik, büyük bölümü MESEM'de çalışıyordu. Bunu protesto etmek, buna karşı ses çıkarmak suç mu?” şeklinde sorusuna yönelik şunları kaydetti:

“Belli ki Saray Rejimi'nde artık suç. Belli ki uzun süredir Saray Rejimi'nin yaptıklarına, ettiklerine, hukuksuzluklarına, adaletsizliklerine, gelir adaletsizliğine, bunların herhangi birine isyan etmek, ses çıkarmak... Bir adım ötesini söyleyeceğim, artık bu ülkede ‘Ben tebaa değilim, yurttaşım’ demek suç. Tebaa olmamızı bekliyorlar. ‘Tebaa değil, yurttaşım. Anayasa var, anayasal haklarım var’ diyen herkes Saray'ın gözünde suçlu ve bu herkesin içinde ne yazık ki artık 18-19 yaşında çocuklar da var. 16 yaşındaki kardeşlerinin hesabını sormak istediler diye 18-19 yaşında gençleri şu anda Silivri'de, Bakırköy'de tutuklu bir şekilde yatırıyorlar.

‘ŞİKAYETLER GERİ ÇEKİLMESİNE RAĞMEN TUTUKLULUĞA DEVAM EDİLDİ’

Ben dosyayı özetlemek isterim izniniz olursa. Bakın bu 16 genç arkadaşımız Yusuf Tekin'in katıldığı bir MESEM çalıştayında ‘MESEM kaldırılsın, MESEM kapsamında öldürülen arkadaşlarımızın hesabını sormak için buradayız’ diyen, en büyüğü 26 yaşında çocuklar ve evet, ekseriyeti üniversite talebesi, iyi üniversitelerin talebeleri. Öyle olmasa ne olur? Bunlar gencecik insanlar. Tamam bu arkadaşlar böyle de şanslı bir üniversitede okuyabilecek kadar ama bu memleket için dertli gençler bunlar. Bu gençler otelin şikâyeti üzerine tutuklandılar. ‘Mala zarar verme’ ve ‘Görevi yaptırmama’ sebebiyle tutuklandılar, otel güvenliğinden bahsediyorum bu arada, polisten falan değil. 6 gündür hapisteler.

Dün otel bütün şikâyetlerini geri çekti, tüm şikâyetçiler şikâyetlerini geri aldılar. Hakikaten sağ olsunlar, böyle bir sonuca varacağını da öngöremediklerini söyleyerek şikâyetlerini geri aldılar. Biz gittik mahkemeye, zaten şikâyete rağmen teknik olarak tutuklayamayacaklarını söyledik. Üstüne şikâyetler geri çekilmesine rağmen ve bu şikâyetlerin geri çekildiği dosyayla birlikte hâkim beyin önüne gidilmesine rağmen, ikinci hâkim de dedi ki ‘Yok, ben tutukluluğa devam edeceğim’.

‘GERÇEK SUÇLULAR SOKAĞA SALINIRKEN, BUNLARIN DERDİ ‘MESEM’E HAYIR’ DİYEN ÖĞRENCİLERİ HAPİSTE TUTMAK’

Niye devam edeceksin? Şimdi gerekçe yazmak zorundadır bir karar verirken çünkü ‘Benim paşa gönlüm öyle istiyor’ diye karar veremez hâkim. Her hâkimin verdiği kararın başında 'Türk milleti adına' yazar. Türk milleti adına karar verirler o hâkimler. O kararları da anayasalar ve yasalar uyarınca verirler. Bu hâkim ne yazmış biliyor musunuz oraya? ‘Soruşturmanın devam ediyor olması, üzerlerine atılı suçla tutukluluğun orantılı olması’ yazmış. Hiç utanmamış bunu yazarken ve bu şekilde 18-19 yaşında gencecik öğrencilerin hapiste tutulmasına, Silivri'de, Bakırköy'de yatmaya devam etmesine, sınavlarından, girdikleri derslerinden olmasına, çalışanların işlerinden olmasına çalışıyor.

Yani hakikaten şu an koskoca bir devlet işi gücü bırakmış, katilleri bırakmış, tecavüzcüleri bırakmış, çetecileri bırakmış, uyuşturucu satıcılarını bırakmış. Bırakacak ya da böyle söyleyeyim, bir yargı paketi adı altında bir skandal geliyor bu Meclis'e. Bir yandan da bunları sokağa salmaya çalışırken bu insanları topluyor. Yani sorunuza belki biraz fazla genişten girdim ama dediğiniz doğru, insanlar da bunun çok farkında. Şu anda cezaevlerinde gerçek suçlular, adli suçlular birer birer sokağa salınırken ya da açık cezaevlerine giderken, işte 30-35 sabıkalı insanlar gidip artık polis memurlarına dahi saldırıda bulunabilirken, bunların derdi 18 yaşında ‘MESEM'e hayır’ dedi diye, protesto etti diye öğrencileri ortada şikâyet bile olmaksızın hapiste tutmak ki zaten izleyicilerimizin yorumlarını Adalet Bakanı da dün burada geldi, utanmadan teyit etti. Rakamdan başka hiçbir şey konuşmuyor. Kaç tane cezaevi var? Kaç tane daha yeni cezaevi yapacak? Kaç tane adliye varmış? Kaç tane daha adliye yapacak? Adalet Bakanı’nın tek derdi bu.”

‘HALKIN ÇOCUKLARI İÇİN İSTEDİKLERİ TEK ŞEY, BU SERMAYE DÜZENİNDE UCUZ İŞ GÜCÜ OLMAK’

Kadıgil, Damla Doğan Tuncel’in kendisine yönelttiği “Herkes karşı ama bu MESEM uygulamasındaki ısrar neden devam ediyor? Bu ekonomik bir ihtiyaç mı? MESEM’ler olmazsa olmuyor mu?” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Yok, Türkiye'yi onlar kendi kendine yeten, bağımsız, nitelikli iş gücüne sahip ilerleyen bir ülke yapmak istemiyorlar. Böyle olmamızı isteyen odaklarla da birlikte hareket etmek istemiyorlar. Bizim için, bu halkın çocukları için istedikleri tek şey var: Bu sermaye düzeninde ucuz iş gücü olarak, bir an evvel, yani ‘Okuma yazmayı öğrendin mi kardeşim? Dört işlem yapabiliyor musun? Tamam artık. Devam etme sen okumaya, gel. Asgari ücretin üçte birine atölyelerde, sanayilerde ben seni çalıştırayım. Asgari ücretin üçte biri de aman zinhar patronun cebinden çıkmasın. Onu da ben devlet olarak vereyim ve bu şekilde sermayeye ucuz iş gücü sağlayayım’. Bakın bu MESEM projesinin özü budur.

Bunu söylediğinde bana şöyle diyorlar, ‘Meslek eğitimine niye bu kadar karşısın’. Ben meslek eğitimine falan karşı değilim, biz meslek eğitimine karşı değiliz. Almanya'daki mesela, Fransa'daki, anlatıp duruyorlar ya, meslek eğitimindeki çocuklardan bir teki bile ölmezken, bizim ülkemizde 16'sı meslek eğitiminde 85 çocuk niye ölüyor kardeşim? Niye ölüyor? Ve bu soruyu neden sadece biz soruyoruz? Bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı ne işe yarıyor? Bu ülkenin Aile Bakanı ne işe yarıyor? Bu ülkede iktidar milletvekilleri ne işe yarıyor? Bu çocuklar kimin çocukları? Bu çocuklar kendi çocukları değil!

‘BU ÜLKEDE HAFTADA 2 ÇOCUK ÇALIŞIRKEN ÖLDÜRÜLÜYOR!’

Bakın, komisyonda da aynı şey tartışıldı. Şu anda aşırı derecede hepimizi yoksullaştırdılar. Ana babaları yoksullaştırdılar, çocuklar yemek yiyemiyor artık, sağlıklı beslenemedikleri için sağlıklı büyüyemiyorlar bu ülkede. Bakın 20 milyona yakın çocuk nüfusu var bu ülkede, bunların yarısı yoksul. O yüzden de şimdi diyorlar ki ‘Madem bu kadar yoksul bu çocuklar, e tamam işte haftada da 3-5 gün çalışsınlar, hem iş öğrensinler, hem harçlıklarını çıkarsınlar, siz buna neden karşı çıkıyorsunuz’. İktidarın söylediği ana yalan bu. Bu bir yalan, çünkü bu insanlar MESEM adı altında ne yapıyorlar şu anda biliyor musunuz? Haftada 6 gün, bakın 15-16 yaşında çocuklardan bahsediyorum, ayda 6 bin lira, 10 bin lira gibi asgari ücretin üçte birine denk gelen bir parayla saatlerce, 8 saat, 10 saat atölyelerde çalışıyorlar. Fabrikalarda çalışıyorlar ve günün sonunda ölüyorlar. İş kazalarını falan artık saymıyorum, bakın ölümlü kazalardan bahsediyorum.

Öldükleri yerlere bakar mısınız ya? El kadar çocuk kafasını pres makinesine kaptırıyor ya! El kadar çocuğu inşaata yolluyorlar çalışsınlar diye asansör boşluğuna düşüyor ya! El kadar çocuğu götürüyorlar staj diye bir elektrik treninin tepesine çıkarıyorlar, oradan atık su havuzuna düşerek hayatını kaybediyor ya! Bakın bu örnekleri anlatırken benim canım yanıyor, sizin canınız yanıyor. İnanın tereddüt ediyorum, bizi dinliyorsa annesi babası onun canı kim bilir ne kadar yanıyordur ama biz bunları bu açıklıkla konuşmazsak eğer... Bakın bu ülkede haftada 2 çocuk öldürülüyor çalışırken. Biz bunları bu açıklıkla konuşmazsak artarak ölmeye devam edecekler.

‘GENCECİK BİR ÇOCUK İŞÇİ ÖLÜMÜNDE VERDİKLERİ CEZA 51 BİN TL, İŞVEREN TUTUKLANMIYOR BİLE’

Şimdi size daha acısını söyleyeceğim. Hukuk diyorlar, adalet diyorlar, bizim MESEM'i protesto etti diye 16 genç arkadaşımızı tutuklu yargılıyorlar ya, bu MESEM cinayetlerini işleyen işverenlerden biraz bahsedeyim mi ben size? Mesela Milli Eğitim Bakanı ile komisyonda kavgamıza konu olan gencecik bir çocuk işçi ölümünde verdikleri ceza 51 bin TL. Tutuklamıyorlar bile. 2 yıl 8 ay hapis cezası veriliyor, o 2 yıl 8 ay hapis cezasını 51 bin TL'ye çeviriyorlar. Bu kadar. Daha acı bir şey söyleyeyim mi size? Yargı paketini getiriyorlar ya şimdi, bu yargı paketi geçtiği zaman bu şekilde, ‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ diyorlar bunlara, başka bir MESEM'li çocuğun katili, o iş yerinin sahibi bu parayı bile ödemeyecek artık. Yani adaletimizin hâli bu. Çocukların katilleri, çocukları göz göre göre ölüme gönderenler dışarıda yanlışlıkla 3-5 kuruş para cezası bile almasınlar diye düzenleme üzerine düzenleme yapıyorlar, ama bu çocuklar ölmesin diye gidip bir otelde pankart açıp bir protesto gösterisi yapan 16 tane gencecik yoldaşımızı ortada da şikâyet bile olmamasına rağmen hapiste tutmaya devam ediyorlar. Sonra Adalet Bakanı da geliyor burada ‘Yargı bağımsız, yargı tarafsız’ diye türkü çığırıyor.”

‘BU BİR BAŞARISIZLIK, BECERİKSİZLİK DEĞİL; AKP'NİN VARLIK SEBEBİ BU’

Damla Doğan Tuncel, Sera Kadıgil’e İstanbul Erkek Lisesi’nde yaşanan ve kamuoyunun gündemine oturan olaylara ilişkin de bir soru yöneltti. Kadıgil, soruyu şöyle yanıtladı:

“Bunu istediler. Son derece sistematik bir şekilde iktidara geldikleri günden beri bunun için çalışıyorlar. Bunu da her yerde açıklıkla ifade etmek lazım. Bakın bu bir başarısızlık değil, bu bir beceriksizlik değil, AKP bunu beceremiyor değil. AKP'nin varlık sebebi bu, AKP bunu yapmak için iktidara geldi. Bundan kastım nedir? Eğitim sistemini bitirmek, sağlık sistemini bitirmek. Madenlerimizi, sularımızı, denizlerimizi, ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, her ne varsa peşkeş çekmek. Bakın ülkedeki her şeyi sistematik olarak çürüttüler. Bunu bir karşı devrim, hatta bir işgal süreci olarak tanımlamamızın sebebi tam olarak bu.

Neden yapılır böyle bir kötülük? Bir insan, bir ülkenin eğitim sistemine... Bakın şeylere bakıyoruz ya. Bir öğün yemek istiyoruz biz mesela, değil mi? Çocuklar okula aç gitmesin diyoruz. Yüze yakın ülkede olan okul yemeği uygulaması, Türkiye'de şu an çocuk yoksulluğu çok büyük bir sorundur, Türkiye'de de olsun diyoruz. Ben küçükken, o kadar eski değil, hatırlıyorum bizim okulumuzda temizlik görevlimiz vardı, güvenlik görevlimiz vardı, hemşireler vardı, bunlar geri gelsin devlet okullarına diyoruz. Bakın bunlar olmayan şeyler değildi, bunlar AKP zamanında kademeli olarak düşürüldü.

‘BU ÜLKENİN ÇOCUKLARINA ÇİZİLEN GÖREV UCUZ İŞ GÜCÜ OLMAK’

Dertleri ne peki? Neden bunu yapıyorlar? İki tane dertleri var. Bir, devlet okulları dibe batsın ki özel okul sahipleri kârlarını 5'e 10'a katlasınlar, kontrolsüzce fiyatları arttırsınlar, orada asgari ücretin bile altına öğretmenleri köle gibi çalıştırsınlar, kimse bunları ellemesin, parası olan zaten versin, zorlukla geçinen de kredi çeksin, borç alsın, kendisi bir kahve içmeyi bıraksın, çocuğunu mecburen özel okula yollasın. Devlet okullarını bu hâle getirmelerinin birinci sebebi bu. İkinci sebebi de şu, bizim çocuklarımızın yarışma kabiliyetini elinden alıyorlar. Bakın bunu bu ülkeyi sevdikleri ve istedikleri için değil, bilakis bu ülkeyi bir sömürge hâline getirmeye çalışanlarla bir arada hareket ettikleri ve hatta onların taşeronluğunu yaptıkları için yapıyorlar. Çok açık ve net söylüyorum, bu ülkenin çocuklarına çizilen görev ucuz iş gücü olmak. ‘En az 3 çocuk, en az 3 çocuk’ diye yatıp kalkmasının da sebebi bu. 14'üne kadar kör topal, kreş olmadan, doğru düzgün ilkokul olmadan, doğru düzgün beslenemeden geldiği kadar gelsin. 14'ünde de arabalara, sanayilere, atölyelere, fabrikalara bunları asgari ücretin üçte biriine verelim. Ölen ölsün, kalan sağlar bizim. Ha, ölürlerse işleri sağlığına ceza da vermeyelim. Bakın, AKP'nin şu an bu ülkede çocuklara reva gördüğü düzen bu ve tekrar ediyorum, bu ne beceriksizliktir, bu ne başarısızlıktır, bu ne iş bilmezliktir, bu işbirlikçiliktir. Bu işbirlikçiliktir. Bu ülkeyi ve bu ülkenin çocuklarını, hâliyle bu ülkenin geleceğini ipotek altına almak için girişilen bir işbirlikçiliğin sonuçlarını izliyoruz biz şu anda.

‘ÇOCUKLAR UYURKEN SUSULUR, ÖLÜRKEN DEĞİL’

Konuşabileceğimiz her yerde biz konuşmak mecburiyetindeyiz. Benim 18 yaşında Zeynep yoldaşım, 20 yaşında Merve kardeşim gözaltına alınacağını, belki tutuklanacağını bile bile gidip ‘Ben bu rezalete karşı çıkıyorum’ diyorsa, koca koca insanların ‘Ya ama şimdi her konuşanı zaten içeri alıyorlar’ diye susup yurttaşlık hakkından vazgeçmesi demek, bir atölyede daha, bir sanayide daha bu ülkenin bir çocuğunun daha katledilmesi demek. O yüzden de şunu her yerde söylüyorum, bir kere daha söyleyip bununla bitireceğim izniniz olursa: Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil. Çocuklar ölürken kendinden korkup bunu konuşmaktan imtina ediyorsa bir insan, bence kendine ne kadar insan diyebilir, bunu sorgulamak gerekiyor.”