Müsavat Dervişoğlu: “Kaybetse de gitmez” anlayışı iktidarı güçlendirir

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gençlerin sosyal medyadan ilettiği soruları yanıtladı.

 

“Neden gerçek bir muhalefet partisi olamıyorsunuz? Partiniz neden meydanlarda yok? Sadece Meclis’te konuşmak etkili mi?” sorusuna Dervişoğlu, “Arkadaşımız eleştirmiş saygı duyuyorum ama bizi biraz eksik takip etmiş. Çünkü sadece TBMM’de konuşmuyoruz. TBMM malum yeni açıldı. 2, 2-5 aydır sahalardaydık. 77 vilayeti eş zamanlı olarak ziyaret ettik. 500’e yakın sivil toplum kuruluşuyla, binlerce esnaf ve çiftçiyle yerinde görüştük. Ortak problemleri belirleyip çözümleri de ortak akılla oluşturmak için bütün Anadolu’yu karış karış dolaşıyoruz. Bunun yanında biri Bursa diğeri Mersin olmak üzere 2 tane büyük sayılabilecek miting gerçekleştirdik. Ama yine de yeterli görülmüyorsa, bunu bir eleştiri olarak kabul edip, durumumuzu gözden geçirip programlarımızı daha da güçlendirmek durumunda kalırız. Bu kabil eleştirilere ‘Biz bunları yapıyoruz, görmüyor musunuz?’ diye yaklaşmıyoruz ama İYİ Parti her alanda sahada. Ayrıca kongre dönemindeyiz. Kongrelerimiz büyük bir heyecanla gerçekleştiriliyor. İlçe kongrelerini icra ediyoruz. Peşinden il kongreleri gelecek. Vatandaşın beklentisini gençlerin ihtiyacını karşılayacak programları yaşama geçirmeye devam edeceğiz” yanıtını verdi.

 

Haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı yerinde eleştiriler yaptıklarını belirten Dervişoğlu, “Toprağa düşürülmüş terin karşılığını alamayan çiftçinin hakkını onun yanında savunuyoruz. Dar ve sabit gelirlinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının aşılması noktasında gayret ve çaba sarf edilmesi gerektiğini yerinde ifade ediyoruz. Gençlerin sorunlarını gençlerle birlikte konuşuyoruz. Millet bize avukatlık görevi verdi ve o büyük milletin avukatlığını yapmaya devem ediyoruz. Daha fazlası isteniyor olabilir ama bunun günün şartlarına uygun olup olmadığına da özen göstermek gerekiyor. Dolayısıyla iktidarın değirmenine su taşıyan bir muhalefet anlayışını, iktidarın stratejisi ile yaşama geçirilmek istenen olumsuzlukları, o tuzağa düşmeden bertaraf etmeye çalışıyoruz. Bazı alanlarda tavrımız ve üslubumuz anlaşılmamış, anlaşılamıyor olabilir ama haklı olduğumuzu zaman gösteriyor” dedi.

 

İktidarı yönetenlerin ülkeyi dün teslim almış gibi davrandıklarını savunan Dervişoğlu, “Onların oluşturmak istediği algının peşine takılmak doğru değil. Önemli olan iktidarın algoritmasını çözmek ve buna bağlı olarak doğru stratejiler geliştirmek. Bu zaman kadar yaptıklarımızın içinde hatalı buldukları bir şey varsa söylesinler, düzeltelim. Ama özellikle rica ediyorum; dünden bugüne, özellikle benim genel başkan olduğum andan itibaren bugüne kadar yapılmış ve yaşanmış birçok doğruyu görmezden gelmesinler.” ifadesini kullandı.

 

“Sosyalistlere saygı duyuyorum ve sosyalizmi eleştirmeye devam ediyorum”

 

Sosyalizme nasıl baktığı sorulan Dervişoğlu, “Sosyalizm; sınıfların, özel mülkiyetin olmadığı bir ütopya hayalidir. Elbette ki arzulanan tarafları vardır. Sosyalizm bir ekonomik eleştiri de içerir. Dolayısıyla bir kapitalizm eleştirisidir. Ricardo’nun ortaya koymuş olduğu teorilere karşı bir alternatif de geliştirmiştir. Herkes bilir artı değer teorisi vardır. Sosyalizm bir anlamda benim uzmanlık alanım. Gençlik yıllarımda üzerinde çok çalıştığım, okuduğum, eleştiriler getirdiğim bir alandır ama ütopik bir yanı vardır. Siyasi pratiğe dönüştürmek de zorlanılacak bir tarafı. Benim hayalini kurduğum ve arzuladığım; çokça üreten, insanca ve adil bir biçimde paylaşan hür demokratik bir sistemdir. Hukukun belirleyici, adalet duygusunun hakim olduğu bir şey. Bu sebeple sosyalistlere saygı duyuyorum ve sosyalizmi eleştirmeye devam ediyorum” yanıtını verdi.

 

Artı değer teorisine katıldığını kaydeden Dervişoğlu, “Üretenin daha fazla pay alabileceği bir düzen inşa edilebilir ama önemli olan çokça üretmek ve adaletle paylaşmaktır. Bunun için ekonomik şartları zorlamak ya da yeni teoriler ortaya koymanın anlamı yok. Adilce bölüşmek, insanca yaşamak aranan her sorunun cevabıdır. Herkesin görüşüne de saygım var. Herkes istediği gibi düşünmeli ve söyleyebilmeli. Siyaset sahnesine çıktığım andan itibaren de hürriyet içerisinde konuşan bir Türkiye hayalini sıklıkla dile getirdiğim kamuoyunca bilinir.” şeklinde konuştu. 

 

“O gemi bir gün mutlaka gelecek”

 

Türkiye’deki birçok gencin ülke dışında gelecek planı kurması ve İYİ Parti’nin gençlere vereceği en güçlü güvence sorulan Dervişoğlu, “Bu ülke terk edilecek bir ülke değildir. Öncelikle bunun altını çizeyim. Bu ülke yanlış yönetiliyor diye gençler geleceklerini başka ülkelerin konsolosluklarının kapısında arıyor. Bu durum soruyu soran arkadaşımız gibi içimi yakıyor. Bunu ele alırken, Türkiye’nin yaklaşık 25 yıllık eğitim sistemini de değerlendirmek gereklidir diye düşünüyorum. Stratejik bir planlama olmadığı için bazı meslek gruplarında çok sayıda mezun veriyoruz. Dolayısıyla onların da beklentilerine karşılık verebilecek bir hayat kurmalarını temin etmek her geçen gün zorlaşıyor. Yurtdışına gitmek isteyen gençlere soruyorum; nereye gitmek istiyorsun? ‘Yurtdışı olsun da neresi olursa olsun’ türünden bir cevapla karşılaşmış olmam beni yürekten yaralıyor. Gençlerimize gelecek vaad eden istihdam alanlarını açmak çok zor değil. Yeter ki kaynak ve imkanlarımız doğru bir biçimde kullanılsın. Bu ülkede onlarca Silikon Vadisi kurulabilir, onlarca çip fabrikası oluşturulabilir. Gençlerin yaratıcı zekasından istifadeyle onlarca üretim merkezi inşa edilebilir. Bu da gençlerimizin kendi beklentilerini, kendi ülkeleri içinde bulabilecek bir sosyal nizamı oluşturur. Aslında aranan şey hukuk, adalet, liyakat, meşruiyettir. Gençler buna dair kaygılar yaşadıkları için de bu ülkeden uzaklaşmak arzularını dile getiriyorlar. Bir dizide geçiyor, gençler de kendi aralarında çok kullanıyor. Hiçbir şekilde endişeye kapılmasınlar ve bilsinler ki; o gemi bir gün mutlaka gelecek. Bandırma Vapuru’nu da beklemiyorlardı. Dolayısıyla o gemi mutlaka gelecek” dedi.

 

“Geldikleri gibi giderler!”

 

İktidarın sandıkta kaybetmesi durumunda gitmeyeceğinden endişe duyan bir gencin yorumu üzerine Dervişoğlu, “Öncelikle net olarak söylüyorum; böyle bir kaygıya kapılmasınlar. Halkın göndermediği bir iktidar dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Tarih böyle bir şey kaydetmemiştir. ‘Bunlar kaybetse de gitmez’ türünden bir yaklaşım hem iktidar sahiplerine güç verir hem de küçük yerleşim alanlarındaki seçmen tercihlerini olumsuz etkiler. Siz yeter ki kazanın. İstanbul’dan da Ankara’dan da başka büyükşehirlerden de gitmeyeceklerini söylüyorlardı ama halk tarafından nasıl gönderildiler gördünüz. ‘Kaybederse gitmez mi?’ Tekrar söylüyorum; halkın istediğinde göndermediği bir iktidar yoktur. Eğer demokrasi hüküm sürüyorsa. Şayet demokrasi ile anılan bir ülkeyseniz bu kaygının anlamı yok. En büyük tehlike ise bu bakış açısı hem iktidar sahiplerine güç verir hem de iktidarı değiştirmek isteyenlerin moralini bozar. Bunu iktidar yapıyor. Siyasi yaşamımda oldukça fazla seçim geçirdim. Bu sorularla da çok karşı karşıya kaldım. Bir köyde olduğunuzu düşünün. Köyde 75 seçmen var ve iktidarı değiştirmek istiyor. Siz medyada yaptığınız yayınlarla, siyasi konuşmalarla, ‘Bunlar kaybetse de gitmez’ dediğiniz de iktidarı göndermek isteyen seçmeni etkilemiş oluyorsunuz. ‘Hem gitmeleri için oy vereceğim hem de göndermeyi beceremeyeceklerse kendimi neden ifşa edeyim’ endişesine binaen oy kullanma tercihlerini farklı bir biçimde şekillendiriyorlar. Bu son derece yanlış bir yaklaşım. Arkadaşımız kanaatimizi öğrenmek için sormuş ama bu tarz sorular seçmenin moralini bozar. Bu iktidarı göndereceğiz. Her şart altında göndereceğiz. Tekrar ifade ediyorum; halk göndermek isterse hiçbir iktidar hiçbir yere tutunamaz. Geldikleri gibi giderler! Bunlar gelirken de ‘Bunları getirmezler’ diyorlardı. O dönemleri hatırlayın. Sizin yaşınız yetmiyor ama 100 yıllık Cumhuriyetin 25 yılını bunlar yönetti. Ama sizin jenerasyonunuza yeni bir yol açmak da bizim görevlerimizin başındaki bir husustur” yanıtını verdi.

 

“Siyasi mesuliyetimiz sosyal hayatımızı sınırlayan bir sorumluluk”

 

Siyaset dışındaki hayatında neler yaptığı sorulan Dervişoğlu, “Tiyatroya, sinemaya gidiyoruz. Murat Karahan, 15-20 gün önce Oran’da Sezen Aksu şarkıları söylüyordu. Onu izledim. Yakın bir zaman içinde de tiyatroya gittim. Fırsat buldukça sinemaya gidiyorum. Bu konuda arkadaşlarımla beraber olmayı becerebiliyorum ama siyasetçi için en çok ihmal edilen alan aile. Onun da hafif yollu ızdırabını çekiyorum. Bir kız evlat babasıyım. Üniversiteden mezun oldu. İlkokul mezuniyet törenine gitmedim, ortaokul mezuniyet törenine gitmedim, lise mezuniyet törenine gitmedim. Allah nasip etti, üniversiteden mezun oluşuna katılmayı becerebildim. Siyasi mesuliyetimiz özel yaşamımızı, sosyal hayatımızı sınırlayan bir sorumluluk. Ama her şeye rağmen sosyal çevreme, aileme, arkadaş çevreme ve onlarla beraber olmaya özen gösteriyorum” yanıtını verdi.

 

“Babamın bana teslim ettiği bir Türkiye’yi çocuklarıma bırakamıyorum”

 

Yoğun siyasi hayatına dair kızının tepkisi sorulan Dervişoğlu, “O da benim gibi siyasetin içine doğdu. Dolayısıyla çocukluğundan bu yana oldukça sorumlu davrandığını görüyorum. Mesela kızımın sosyal medya hesabı ve herhangi bir paylaşımı yoktur. Bunları da kendisinden ben istemedim. Sorumluluklarının çerçevesin kendisi belirledi. O’na da medyun-u şükranım. İyi bir evlat yetiştirmişiz diye düşünüyorum. Allah bütün evlatlarımızı hayatlarını idame ettirebilecek hale getirsin. Umut var bir gençlik olsun istiyorum. Bunu yürekten istiyorum. Hayatının bir döneminde gençliğini yaşayamamış biri olarak bunu arzuluyorum. Biz çok güzel bir çocukluk geçirdik ama gençlik yıllarımızın ağır yükleri vardı. Kendi yaşadığım olumsuzlukları kendimden sonraki nesle miras bırakmaktansa, o olumsuzlukların yaşanmasını engelleyecek önerilerde bulunmayı tercih etmişimdir. Hatta tercihin ötesinde bunu görev olarak addetmişimdir. Layıkı veçhilede bu görevi yerine getirdiğim kanaatini taşıyorum. Kuşağım adına asıl üzüldüğüm, teslim aldığımız gibi bir dünyayı ve Türkiye’yi kendimizden sonraki nesillere bırakamıyoruz. Teslim aldığımız Türkiye çok güzel bir Türkiye’ydi. Ben küçük bir kasabada büyüdüm. O kasaba benim için üniversitelerin en büyüğüydü. İnsanı sevmeyi, doğa ve çevreyle kucaklaşmayı, o alanda sorumluluklar üstlenmeyi yaşadığım kasaba öğretti. Ama şimdi bakıyorsunuz; köylerimiz, mahalle kültürü, sosyal dayanışmalar, ortak kaygılardan kaynaklı sorunları çözebilme kabiliyetimiz azalıyor. Ben 1960 doğumluyum. Cumhuriyet ben doğduğumda 37 yıllıktı. Babam doğduğunda ise Cumhuriyet 6 yaşındaydı. Bizim büyüklerimiz savaşlar vermiş, yaşamları savaşlar yüzünden sınırlanmış ama babamı düşünürseniz babama bir Cumhuriyet, beni düşünürseniz bana da kalkınmış bir Türkiye bıraktılar. Ben çocuklarıma şimdi babamın bana teslim ettiği bir Türkiye’yi bırakamıyorum. Bu sebeple tıpkı gençlerimiz gibi birtakım kaygılar içerisindeyim. Ama yaşadıklarıma bakarak da karanlıktan aydınlığa çıkmanın çok zor olmadığını söyleyebilirim.” ifadelerini kullandı.

 

“Yetiştiğim memleketin bugün geldiğim yere çok büyük katkısı var”

 

Ordu’daki hayatını özlediğini dile getiren Dervişoğlu, “Ama çocukken oyun oynadığım hiçbir yeri çocuğuma gösteremiyorum. Kalmamış, yok. Mektep Çayırı derdik, yok. Sakarya okulunun bahçesi yok. Ziya Efendi’nin harmanı yok. Allah rahmet eylesin, Ziya Efendi’nin harmanında saklanır, misket oynardık. Oralar yok. Top oynadığımız yerler yok. Uçurtma uçurduğumuz yerler yok. Kızımı alıp ‘Biz buradan uçurtma uçuyorduk’ diyemiyorum. Top oynadığımız yerler yerleşim alanına dönmüş. Okulların bahçeleri küçülmüş. Çocukların o dönemlerde kullandığı alanlar aynı zamanda sosyal yaşamı da şekillendiriyordu. Mesela sizin olduğunuz okulun bahçesinde top oynuyorsak, arkadaşımızın annesi devre aralarında yağlı reçelli ekmek getirirdi. Komşu komşunun külüne muhtaçtır diye bir söz var. Anadolu’da öyle bir sosyal yaşam vardı ki bir yerde et pişiyorsa ve kokusu komşuya gidiyorsa, mutlaka bir tabak komşuya giderdi. Şimdi orası kimsenin birbirinden haberdar olmadığı yerleşim alanlarına dönüştü. Biz aynı mahallenin çocukları her ne kadar kavga etmiş olsak da birbirlerinin sofrasında yemek yemiş olan insanlarız. Dolayısıyla aynı hanelerin aynı havluların çocukları sayılırdık. Onun için yetiştiğim memleketin bugün geldiğim yere çok büyük katkısı vardır. Kavgaları da o bahsettiğim güzellikleri de bana katkı sağlamıştır. Sağcısıyla, solcusuyla, ülkücüsüyle devrimcisi ile bu ülkenin kahrını çekmek zorunda bırakılmış insanların artık bir başarıya ihtiyacı var. Bulunduğum konumu da öyle değerlendiriyorum. Eğer bu konumdan ülke adına bir başarı temin edeceksem, bu durum farklı görüşlerden insanların da başarısı olacak” dedi.

 

Gençlerin sormaya ve sorgulamaya devam etmesi gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu, “Siyasi hesaplardan arınmış bir şekilde sorulara yaklaştığımı belki siz de fark etmişsinizdir. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey güven ve samimiyettir. Siyasetteki aşınma da zaten güvensizlik ve samimiyetsizlikten kaynaklıdır. Soran, sorgulayan bir gençlik mutlaka kendisi açısından büyük bir gelecek inşa etme kararlılığı sergiliyordur demektir. Bu ihtiyacın karşılanmasına hizmet de bir siyasetçinin görevidir.” diye ekledi.